FRANCİS BACON

   İrlanda'da doğdum, annem ve babam, her ikisi de İngiliz oldukları halde. Babam yarış atları terbiyecisiydi ve hemen hemen bütün terbiyecilerin toplandığı bir bölge olan Lurragh yakınlarında oturuyorduk. Dublin’de doğdum, bir huzur evinde, yaşadığımız yer aslında küçük bir kasabada Canny Lourt adlı bir evdi. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar orada kaldık. Sonra babam savaş bürosuna gitti ve biz de Londra’da, West-bourne Terrace’da oturmaya başladık. Yaşım henüz beş bile değildi. Hatırlıyorum, karartma olduğu zaman, zeplinler Londra’nın ışıkları zannetsinler ve bombaları Park’a atsınlar diye, Park’a su tankerleriyle fosforlu bir şey fışkırtırlardı; bu hiçbir işe yaramazdı tabii. Böylece savaş sırasında bir süre orada kaldım. Sonra bir ara Ingiltere ve İrlanda arasında mekik dokuduk. Savaştan hemen sonra babam Leix ilçesinde Abbeyleix’de Farmleigh adlı bir ev aldı, anneannemden-annemin annesinden. Çok egzantrik bir kadındı; devamlı ev değiştirirdi. Babamla ilişkileri tuhaftı: Babam ondan hiç hoşlanmazdı, ama sürekli ev değiş tokuşu yaparlardı. Farmleigh, arka odaları yuvarlak olan çok güzel bir evdi: Tabii bu tür şeyleri bilmek imkânsız; ama belki de triptiklerde çoğunlukla yuvarlak fon kullanmış olmamın nedenlerinden biri de budur. Her neyse, sonra da bir evden diğerine taşınıp durduk. Nedense annemle babam bulundukları yerden bir türlü tatmin olamazlardı. Yeniden İngiltere’ye, Gloucesters-hire ve Herefordshire sınırlarında Hinton Hail adlı bir yere döndüler. Bu da fazla sürmedi; tekrar İrlanda’ya, Naaş yakınlarında Straffan Lodge adında bir yere gittiler. Kısa bir süre için Cheltenham’da küçük bir özel okul olan Dean Close’a devam ettim. Hiç sevmemiştim orayı. Devamlı kaçıyordum, bu yüzden beni okuldan aldılar. Orada sadece bir yıl okudum, yani son derece sınırlı bir eğitimim oldu.


 Richard Avedon & Francis Bacon


Sonra 16 yaşına gelince, annem bana bir haftalık bağladı. Kendine ait biraz parası vardı; Firth çeliklerinden geliyordu. Haftada 3 veriyordu, bu da o günlerde hayatta kalmak için yeterli bir paraydı, Londra’ya geldim, oradan da Berlin'e gittim Gençken insanlar daha sevimli olduklarından yardım edenler çok oluyor. Ben de, beni kaldırıp gotüren- ya da her ne ad vermek ısterseniz- biriyle Adlon Oteli’ne gittim. Sabahları her bir köşesinde kuğu boynu olan nefis bir tekerlekli masayla garsonun kahvaltı getirişini hatırlarım hep. Ve sonra İrlanda’dan kalkıp gelen biri için Berlin’in gece hayatı da çok ilginçti. Ama Berlin’de fazla kalmadım. Kısa bir süre için Paris’e geçtim. Oradayken Rosenberg’de Pıcasso’nun bir sergisini gördüm ve o anda, ben de resim yapmayı denesem diye düşündüm.
   
Annem ve babamla ilişkim hiçbir zaman iyi olmadı. Hiç geçinemedik. Ressam olmayı isteme fikrim onları dehşete düşürmüştü. Bir ressam olarak hiçbir zaman hayatını kazanamazsın, dediler. Hiç bir şansım olmadığına inandıkları için tamamen karşıydılar.

 Mutlu bir çocukluk yaşadığımı söyleyemem. İki erkek, iki de kız kardeşim vardı. Erkek kardeşlerimden biri Rodezya’ya gitti ve polis oldu. Zambezi taştığında onu da görevlendirmişler, hastalandı. Tetanos olmuştu ve öldü. Küçük erkek kardeşim de erken öldü. Babamın duygusallaştığını bir tek bu olayda gördüm; küçük kardeşimi gerçekten çok çok severdi. Ama benim, babamla hiçbir sahici ilişkim olmadı. Beni sevmezdi, ressam olma fikrimden de hiç hoşlanmadı. Ailede böyle bir gelenek olmadığı için, ressam olmak istememi, oğullarının bir egzantrikliği olarak gördüler. Ve gerçekten de düzenli bir biçimde resim yapmaya başlamam için yıllar gerekti. Bir yığın tuhaf iş yaptım. Hızlı-yazı denilen bir tür steno öğrenmeye çalıştım, tabii o arada ben kendi stenomu icat ettim. Birtakım bürolarda garip işler yaptım. Bir süre Poland Caddesi’nde bir toptancı dükkânında, sadece telefona cevap vermekten ibaret olan bir işte çalıştım. 6 ya da 8 ay hizmetçilik yaptım. Mechlenburgh Square’de bir evde aşçı ve hizmetçi olarak çalıştım. Sabah 7'de orada olup, patronun kahvaltısını hazırlamam gerekiyordu. Çok fazla ev işi yaptığımı söyleyemem. Yatağı yapıyordum ve erken ayrılıyordum. Sonra akşam 7'de tekrar gidip akşam yemeğini hazırlamam gerekiyordu. Nerede olduğunu hatırlamıyorum şimdi, bir yerde dava vekilliği yapıyordu. Hiç unutmuyorum, işten ayrıldığımda, “Neden gittiğini anlamıyorum, çünkü hiçbir şey yapmıyor” demiş birine. Çok iyi bir aşçıydım, çünkü annem mükemmel yemek pişirirdi ve iyi yemek yapmayı ondan öğrenmiştim. Bunlar işlerimden bazılarıydı. Savaş başladığında beni orduya almadılar, çünkü astımım vardı; ailede olan bir şey. Ben hep astımlı oldum. Sanırım bana emekli aylığı bağlamamak için beni orduya almadılar. ARP’nin ihtiyat servisine almışlardı, ama astımım o kadar kötüydü ki ordan da çıkardılar. Artık kendi başımaydım. Ve ancak o zaman, 1943-1944’te resim yapmaya başladım. O zamana kadar hiçbir şey gerçekten oluşmamıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder