Gergedan



     Gergedan'ın kendi hayatımda ayrı bir yeri var. Türkiye’nin yakın dönem kültür hayatında da canalıcı bir yeri olabilirdi. Çıktığı süre yeterli değildi: 17 ay yerine 60 ay çıksaydı, misyonunu koyabilirdi. Olmadı.

    Etkileri mi? Hayır, önemli bir etkisi olmadı. 1960'lı yıllarda doğmuş genç insanların sınırlı bir bölümünü etkiledi belki. Hedefim o insanlardı zaten, ama süre kesinkes yetersizdi.

  Gergedan aslında bir konjonktür dergisidir, sözgelimi Yazı gibi bütünüyle piyasa-dışı kaygılarla yayımlanmış değildir. Pek çok kişiyi yanılttı bu: Bir "Enis Batur dergisinin dışında bir "hal"i olması yadırgattı insanları. Oysa, benim çıkış noktam açıktı, "Gergedan Gözüyle” de, hem de ilk sayıda altını çizmiştim: Yorgun, dinamizmden uzak, kısır döngüde bir kültür ortamına dergiyi havai fişek göndermek. Öyle sanıyorum ki derginin bu noktada işlevini yerine getirdiğine kimse karşı çıkamaz. Aslında, Gergedan, televizyonun yapamadığını yaptı çıktığı sırada: Dört bir yana video-clip hızıyla pencereler açtı. Şimdi bu benim seçimim midir, yoksa bir gereksinmeyi karşılama çabası mı, buna yanıt aramak çok gerekli görünmüyor bana. Yanlışlarıma gelince: En önemlisi derginin tasarımının özgün olmayışını kabul etmiş olmamdır...

E.B. 









*




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder