Mektuba Ağıt


 Mektup hayatımızdan bütünüyle çekilip uzaklaştı sonunda. Arkasında, Kafka’nın deyimiyle (Ferit Edgü’nün kulakları çınlasın) "hayaletleri bırakarak." Telefon sakatlamıştı mektubu, cep telefonu ve mesajlar felce uğratmıştı, elektronik posta infaz işlemlerini tamamladı: İnsanlar kıpkısa ve yanyana özensiz bir dille, yalnızca haberleşiyorlar artık, mektup haberden çok havadis ağırlıklıydı oysa, hayatın derin tabakalarına iner ve sesini oradan çıkarırdı. Şimdi sessizlik zamanı.

    Mektuplaşma alışkanlığına ucundan yetişmiş son kuşağın bir üyesi olarak, hiç değilse gönül borcumu ödediğim, Gönderen'i yazdığım, Mazruf'u kotardığım için mutluyum. Sırada bekleyen, bir dizi Gönderilen toplamı var. Böylelikle bitmiş mi olacak mektup dünyasıyla ilişkim; hayır: Yıllardır, bana yazılmamış, gönderilmemiş mektupları okumayı sürdürüyorum. Geçen yıl, Beckett'ın üç ciltte toplanacağı duyurulan mektuplarının ilk cildi yayınlanınca, onları posta kutumda bulmuşçasına sevindim. Geçen ay, Herşeyin Sonundayım yayımlandı: Tezer Özlü-Ferit Edgü mektuplaşmalarını (Sel Yayınları) bir oturuşta baştan uca okudum, canım yandı - olsun, bizler kitap okurken bir tek ruhumuzun okşanmasını bekleyemeyiz, canımızı acıtan pek çok kitaptan insan olma koşulunun sınırlarına uzandığımızı herhalde unutmadık.

    Herşeyin Sonundayım, yarı çıplak mektuplardan oluşuyor. Yanlış anlaşılmasın, erotik gönderme sözkonusu değil burada: Olduğu gibi yazan iki dost, oldukları gibi görünmekten kaçınmamış iki insan, iki yazar iki uç arasında tahteravalli, biribirilerine açılmış, biribirilerinde dinmeyi karşısındakini dinleyerek denemişler: Yoğun, çetrefil, bazan da yalınkılıç seslenmeler. Açılmaktan hiç çekinmemiş Tezer Özlü'yle, aralanmaya bile genellikle yanaşmayan Ferit Edgü'nün, yapıtlarına da ışık kesitleri düşüren mektupları önemli belgeler.

         Öğrendiğim kadarıyla, Pessoanın Ophelia’ya Mektupları pek ilgi toplamamış. XX. yüzyılın en karmaşık aşk hikâyelerinden birine nasıl kayıtsız kalıyor has okur? Şimdi, Balzac'ın “Yabancı Kadına Mektupları” devreye girecekmiş, bu ilgisizliğe karşın: Yazarın Madam Hanska’ya mektuplarından bir seçki. Buysa, XIX. yüzyılın en karmaşık aşk hikâyelerinden biri. Yoksa, genç sevgililer de mi mektup yazmıyor bugün? Söylemesi ayıp biliyorum, ama biz ki yirmi yıldır evliyiz, eviçi yazışmalarımızdan vazgeçmedik hiç: Söze vurulamayanın yerini alır yazı. Ateşi çoktan sönmüş ocağın karşısında neden oturulur anlamam, onu canlı tutmaya odun gerek.

         “Nişanlı Mektuplaşmaları” üzerinde epey oyalanmıştım Gönderen’de: Kierkegaard’ın Regina’ya, Kafka’nın hem Felice’e hem Milena’ya, Pessoa’nın Ophelia’ya yazdıkları benzeş dramların yatağıdır. Şüphesiz, nişan bozmayanlar yok değildir. Anamın babamın nişanlılık dönemi yazışmalarını, burada vasiyet ediyorum, yarım yüzyıl, daha geçsin, henüz doğmamış torunum yayımlasın, o tomar korumam altındadır.

        Mektuplarını korumamış, genellikle boşluğa savurmuş toplumlardan bizimkisi. Onlar, oysa» sandığımız insanların sandığımız gibi olmadıklarının, görüldükleri kadar olmadıklarının kanıtları. Her mektup bir canlı organizmadır, yazılış tarihinden çok sonra bile bu özelliğini korur: Biyolojisi, psikolojisi, kronolojisi, gen haritası ile.
        
önümde Bir Yaşamın Mektupları duruyor: George Sand'ın 434 mektubunu içeren, 1250 sayfalık bir toplam. Sand, yirmi bini aşkın mektup yazmış 74 yıllık yaşamında, çoğu korunmuş, “Bütün Mektupları” 26 oylumlu ciltte yayımlanmış. Soluklu, etine buduna, özenli metinler, seçkiden seçip okuduklarım. Yazar, dost, kadın, âşık, ana: Hepsi birarada, içiçe. Flaubertle yazışmalarının tümünü okudum, her insana, yazara böylesine dürüst, cüretkâr, sıcak bir dost yeter de artar.

          George Sand, ömrünün ikinci yansını büyük şehirden uzakta, kır evinde geçirmişti. Flaubert, Rouen ayısı, o da birbaşına, Paris'e mesafeli yaşamıştı, bundandır mektupları çok önemlidir. Sand’ın Flaubert’le yazışmaları (tıpkı Musset’yle ve Hugo’yla çapraz mektupları gibi) bağımsız bir kitapta buluşturulmuştu. Canalıcı bir başka mektup seçkisi de, Flaubert’in “Bir Yazar Yaşamına Önsöz’ü -tek kelimeyle bir başyapıt.

    Bu örnekleri yalnızca mektup, iki kişi arasında kalması gerekecek Özel iletiler saymak yanlış değerlendirme olur: Bir yanlarıyla, yazarların günlükleri gibidirler, “ilerleyen yapıt”ın sancılarını, doğurduğu ikilemleri, heyecanları taşıyan iç soruşturma belgeleridir onlar.
    
“Mesafe” doğurmuştu mektubu; telefon, e-posta, sms mesafeyi yokedince öldü diyebiliriz. Mesafenin fiziği açısından diyelim ki kaçınılmaz sayılsın bu sonuç, metafiziği açısından doğrulanabilir mi varılan nokta? Onca haberin, haberleşme çılgınlığının gerisinde bir-başımıza, neredeyse ıssız, biribirimizden kopuk yaşamaya mahkûm kılınmışız. Kim kime iş havadislerini verecek bundan böyle? Kim kime, özel ulak, ses çıkartacak: Öfkesini, coşkusunu, bir taşkınlığını değilse ötekini yansıtacak?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder