ÖZGÜRLÜK


Yaşam başka yerde, diye yazmıştı öğrenciler Sorbonne'un
duvarına.

Çünkü gerçek yaşam başka yerde. Öğrenciler kaldırım taşlarını söküyorlar, arabaları deviriyorlar, barikatlar kuruyorlar. Dünyaya zorla girişleri güzel ve gürültülü; alevlerle aydınlatılıyor ve gözyaşartıcı bombaların patlamalarıyla selâmlanıyor. Paris komününün barikatlarını düşleyen ve Charleville'den oraya gitmeyi asla başaramayan Rimbaud'nun kaderi ne kadar da acıklıydı. Ama 1968'de, binlerce Rimbaud'nun, ardında dikildikleri ve dünyanın eski efendileriyle her tür uzlaşmayı reddettikleri kendi barikatları vardı. İnsanın özgürleşmesi ya tam olacak ya da olmayacaktır.

Ve Rimbaud soluk almaksızın koşuyordu, Stuttgart'a, Milano'ya, Marsilya'ya, Aden'e, sonra Harrar'a ve dönüşte tekrar Marsilya'ya. Ama artık tek bacağı kalmıştı ve tek bacakla koşmak güçtür.

Rimbaud'nun tabutunun üzerindeki taş yerine kondu bile, ama anlatılanlara bakılırsa annesi Charleville'deki aile mezarlığını açtırmış. Şu siyah giysili soğuk kadını görüyor musunuz? Karanlık ve rutubetli deliği inceliyor ve tabutun yerine konduğuna ve kapadığına kanaat getiriyor. Evet, her şey yerli yerinde. Arthur dinleniyor ve kaçmayacak. Arthur artık hiç kaçmayacak. Her şey yerli yerinde.




Annesi babası olmamak özgürlüğün ilk koşuludur. Ama dikkat edin, ana babasını kaybetmek değil sözkonusu olan. Gerard de Nerval'ın annesi, o daha kundaktayken öldü, buna karşılık o, tüm yaşamı boyunca annesinin güzel gözlerinin hipnotize edici bakışları altında yaşadı.

Özgürlük ana babaların reddedildiği ya da gömüldüğü yerde değil,  olmadıkları yerde başlar:

İnsanın, kimden olduğunu bilmeden dünyaya geldiği yerde.

İnsanın ormana atılmış bir yumurtadan dünyaya geldiği
yerde.

İnsanın, gökyüzü tarafından yere tükürüldüğü ve hiçbir
minnet duygusu olmaksızın ayağını yere bastığı yerde.


*
Yaşam Başka Yerde'den

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder