Nietzsche'nin Deliliği

Nietzsche'nin sorunu neydi ? Niçin delirmişti? Bu soru gerek boş zamanlarını ölmüş ünlülere teşhis koymakla geçiren tıp çevrelerinde, gerekse Nietzsche araştırmacıları arasında çok tartışılmıştır. Araştırmacılar çoğunlukla sonuca çıkar açısından bakıyorlardı. Genel konuşursak, Nietzsche'nin hayranı olanlar saf fizyolojik bir teşhisi tercih eder -genellikle de geleneksel frengi teşhisini- ama Nietzsche'yi sevmiyorlarsa psikolojik teşhisi yeğlerler. Yani Nietzsche'nin deliliği kişiliğinden kaynaklanan psikolojik faktörlerin ürünüyse, felsefesinin de aynı faktörlerce kirletildiğini öne sürmek mümkün olur, yani İyinin ve Kötünün Ötesinde'nin yorumcusunun iddia ettiği gibi sorununun "patolojik" olduğu söylenebilir. Nietzsche'nin muarızları genellikle bu ihtimali güçlendirmeye çalışırken hayranları da zayıflatmaya çalışır. Nietzsche'nin kimi zaman kendisini intiharın eşiğine getiren korkunç bunalımlara tekrar tekrar düştüğünü görmüştük. 1887 Haziran'ında tam bir yıl boyunca bunalımda olduğunu yazmıştır; tüm fiziksel rahatsızlıklarını solda sıfır bırakacak derecede acı çekmişti, "yeryüzünde çekilebilecek en büyük cezaydı" bu. Yine de başka zamanlarda kendini çok neşeli hissediyordu, hatta yer yer azamet hissediyor ve giderek megalomaniye daha fazla kapılıyordu. Daha 1884'te "öteki" Nietzsche kendini gösterir: yumuşak huylu, gözlüklü Friedrich Nietzsche'nin içinde yatan "üstinsan"; gizli bengi dönüş düşüncesinin lütfedildiği kişi. O düşünce, "tarihi iki yarıya bölecek" ve lütfedildiği kişiye kıyasla İsa'nın "yüzeyselliğini" gösterecektir. 

Bu salınımlar -Lou Salome, Nietzsche'de "şiddetli ruh hali değişimleri" olduğunu gözlemlemişti- insanın aklına "manik-depresif" bir vakayı, daha rahatlatıcı bir dille "çift kutuplu [bipolar] rahatsızlık" vakasını akla getiriyor. Nietzsche'nin uzun yıllar boyunca en azından başlangıç seviyesinde manik-depresif olduğunu düşünmek akla yakın olduğu ölçüde, "manik depresyonun manik safhasının neredeyse kalıcı yerleşimi" Torino'daki son haftalarının uygun bir tasvirini oluşturuyor gibi görünmektedir.

Burada, Oliver Sacks'ın izniyle tescilli manik-depresiflerin manilerine dair bazı tanımlar vereceğiz (genellikle hastaların kendilerinden bilgi alınmışsa da, yer yer terapistler de devreye girmiştir): "Kendini Mesih olarak görmeye başladı"; "anayolun ortasına geçip kollarımı iki yana açarak durursam arabaları durdurabileceğimi ve onları felç edeceğime inanıyordum" {bunu söyleyen kişi şair Robert Lowell'dir); "sarhoşluk", "ideal sıhhat"; "çok olumlu bir hal"; "kendini o kadar iyi hissediyorsun ki hasta olmalısın"; "daha önce bastırılmış derin bir benliğin serbest bırakılması"; "her şey çok anlamlı görünmekle kalmıyor, her şey mucizevi bir kozmik bağlantıda yerine oturuyor"; "doğal dünyanın yasaları karşısındaki büyülenme hissim yüzünden içim içime sığmıyordu ... her şey ne kadar güzeldi".

Bu tanımlamaların hepsinde ortak olan üç tema vardır: panteist coşku, dünyanın kusursuz bir bütünsellik olduğu hissi; kendini Mesih sanma, istediğinde dünyayı değiştirecek (arabaları durduracak) nedensel güce sahip olduğuna inanma. Bu temalar Nietzsche'nin Torino'daki son haftalarını eksiksiz tanımlıyor. Sürekli taşkınlık hali yaşıyor, dünyanın, "iyinin ve kötünün ötesinde olduğuna" çünkü tamamen iyi olduğuna inanıyordu. Kendini Mesih sanıyordu -"iyi haberleri" getiren kişiydi. "Tanrı olduğu" için de telekinetik güçleri olduğunu, örneğin Avrupa'nın taht sahiplerini azledebileceğini sanıyordu. Bu yüzden geneline baktığımızda "çift kutuplu mani'' , deliliğinin ilk safhası için akla yakın bir tanımlama gibi görünüyor.

Daha önce de gördüğümüz gibi, mani çok uzun sürmedi. Birkaç hafta sonra ciddi psikoz belirtileri göstermeye başladı; sanrılar, paranoyakça kuruntular, çok düzensiz davranışlar, tutarsız düşünceler ve konuşmalar (fakat aralarda tutarlı bellek parçaları), katatonik gerileme, dejenerasyon, en sonunda da bitkisel hayat. Bunlar gibi psikoza dair belirtilerin çift kutuplu rahatsızlığın yerini şizofreninin aldığı noktayı temsil ettiği yaygın olarak kabul edilir. Bu da bizi ikili bir psikiyatrik teşhis fikrine götürüyor: Nietzsche'nin durumu manik depresyon ve 1889 sonrasında da şizofreni olarak tanımlanmalıdır. Aslında Dr. Richard Schain'in teşhisi de böyledir. Ama modern psikiyatrik düşünce pek çok vakada psikoz, özellikle şizofreni benzeri dönemlerin şizofreniye değil çift kutuplu rahatsızlığa işaret ettiği yönündedir. Yine Schain'in teşhisinin tersine Nietzsche'nin psikoz belirtileri kırklı yaşlarda ortaya çıkmasına rağmen, şizofrenliğin belirtileri onlu yaşlarının sonunda ya da yirmili yaşlarının başında ortaya çıkar. Bu yüzden Nietzsche'nin durumu için en akla yakın tanımlama büyük ihtimalle "çift kutuplu rahatsızlık ve sonraki aşamalarında psikoza yaklaşan özelliklerin de buna eklenmesi" dir.

Fakat bunun bir teşhis mi yoksa sadece bir tanımlama mı olduğu sorusu doğar bu sefer de; psikolojik belirtilerin altında fiziksel bir patoloji var mıdır, yok mudur? En iyisi, seçenekleri gözden geçirmek.


İlk ve bana göre hala en yaygın kabul gören hikaye Nietzsche'nin frengi olduğudur. Wille'nin Basel kliniğindeki teşhisinin bu olduğunu görmüştük, aynı teşhisi Jena'daki Binswinger de tekrarlamıştı. Her iki psikiyatrist de Nietzsche'nin "delilere özgü genel paraliz"den [kısmi felç] mustarip olduğuna karar vermişlerdi; bir başka deyişle nörosifilis sebebiyle delirmişti, zira bu üçüncü derece frengide spiroketler (bakteriler) beyne saldırıyordu. Frengi (dönemin AIDS'i) o dönemde çok yaygın olduğundan, on dokuzuncu yüzyılda aklını yitirmiş orta yaşlı insanlar için standart teşhis hep aynıydı. Fakat bu kesinlikle tek muhtemel sebep değildi.

Son dönemdeki eleştiriler frengi teşhisinin en az altı zayıflığını ortaya çıkartmıştır. Birincisi, Nietzsche koriyoretinitten -retina iltihabı- rahatsızdı ve bunun sebebinin frengi olduğu düşünülmüştü, hatta bu doğru da olabilirdi. Ama bu rahatsızlık aynı zamanda daha birçok farklı durumdan da kaynaklanabiliyordu; bunların arasında Nietzsche'nin çocukluktan beri çektiği basit miyopluk da vardı. İkincisi, Jena kliniğine kabul edildiğinde fiziksel titreme yoktu; "paraliz edici " frenginin evrensel belirtisi bu titremedir. Üçüncüsü, ağır migren üçüncü derece frengi belirtisi olabilirse de, umumiyetle genel çöküşten sadece birkaç hafta ya da en fazla birkaç ay önce başlar. Nietzsche'nin okul yıllarından beri migreni vardı. Dördüncüsü, paraliz edici frengisi olanlarla karşılaştırıldığında Nietzsche Torino'daki çöküşünün ardından olağanüstü uzun -11 yıl yaşamıştı. On dokuzuncu yüzyıl sonunda yapılan bir çalışmaya göre bu hastalığa yakalanan 244 hastadan 229'u teşhisten sonraki beş yıl içinde, 242'si dokuz yıl içinde ölmüştü. Beşincisi, paretik frengi beynin her iki lobunu da etkilerken, Nietzsche'nin bir dizi fiziksel belirtisi (birazdan bu belirtilere geleceğiz) sürecin sağ lobla sınırlı olduğunu gösteriyordu. 

Son olarak, Dr. Eiser'in raporuna göre Nietzsche'nin öğrencilik yıllarında belsoğukluğu kaptığını kabul ettiğini ama frengi kapma ihtimalini açıkça reddettiğini de biliyoruz. Biri konusunda dürüst davrandıysa diğerini saklamaya kalkması anlamsız kaçacaktır. Frengisi olduğunu fark etmemiş olabilir elbette, ama durumunu sürekli ve titizlikle gözlemleyen birinin frengiyi fark etmemesi olacak iş değildir. 

Tüm bu güçlükler karşısında Dr. Leonard Sax'ın ortaya attığı alternatif teşhise bakmak faydalı olacaktır. Sax'a göre, Nietzsche çocukluk yıllarından beri büyük ihtimalle rnenenjiyorndan, sağ optik sinirde oluşan iyi huylu bir beyin tümöründen rahatsızdı. Maniden deliliğe kadar değişebilen psikiyatrik belirtiler, Sax'ın açıklamasına göre, böyle tümörleri olan hastalarda yaygındır. Bu tümörlerin gelişimi yavaş ama geri dönüşsüzdür, bazen birkaç yıl boyunca tümden durmaları mümkündür. Baş ağrıları da yaygındır, umumiyetle ciddi ve aralıklıdır, sıklıkla da migrenle karıştırılır. Beynin sağ ön lobunun altındaki sağ optik sinirdeki bir tümör, Nietzsche'nin baş ağrılarının sağda olduğunu niçin birbirinden bağımsız iki doktorun 1889'da kaydettiğini açıklar. Daha beş yaşındayken annesinin sağ göz bebeğinin daha büyük olduğunu fark etmesi ve sağ gözün diğerinden daha çıkık olması (tabutta uzanırken sağ göz kapağının bir türlü kapanmamasının sebebi de kesinlikle budur) aynı hastalık yüzündendir. Sax'ın vardığı sonuca göre bir noktada tümörün büyümesi fiilen ön lobotorniye yol açmıştı; bu da Nietzsche'nin son yıllarında yarı-bitkisel hissizliğini açıklıyor.

Demek ki önümüzde üç ihtimal var: frengi ihtimali, Sax'ın belirttiği beyin tümörü ihtimali ve Nietzsche'nin durumunun tamamen psikiyatrik olması, manik depresyonu daha sonra gelişen psikotik özelliklerin takip etmesi ihtimali. Son dönemdeki eleştiriler ışığında frenginin en düşük ihtimal olduğunu söyleyebiliriz. Sax'ın beyin tümörü önerisi de Nietzsche'nin maddi manevi tüm sağlık problemlerini (ömür boyu süren baş ağrıları, mani ve nihayet hissizlik, beyin tümörünün sonucudur) tek hamlede açıklamak için şık bir denemedir. Ama ne yazık ki Sax'ın -uzman bir göz hekimi değil tıbbi genellemeciydi- şık teşhisi temel göz hastalığı olgularıyla tutarsızdır. Çünkü bir kere meninjiyomun Sax'ın ileri sürdüğü gibi çocuklukta görülmesi olağanüstü nadir bir durumdur. İkincisi, bu tümörler büyüdüğünde, Sax'ın söylediğinin aksine, çabucak ve ilerlemeci bir tarzda büyürler (yetişkinlikteki, yavaşça ve sinsice ilerleyen meninjiyoma benzemez). Üçüncüsü, göz kaslarına ulaşamadıkları müddetçe gözbebeği boyunda bir değişiklik yaratmazlar. Fakat o durumda da Nietzsche'nin sağ gözü çocukluğundan beri sürekli aşağı bakmalıydı ve gözkapağı aşağı sarkmalıydı. Fakat hiçbir zaman böyle olmadı. Son olarak, Nietzsche'nin sağ göz yuvarlağının çıkıklığı tümörden olsaydı tümör büyüdükçe gözün de büyümesi gerekirdi. Fakat hayatı boyunca çekilen birçok fotoğrafta bunu kanıtlayan bir şey yoktur.

O halde Sax'ın beyin tümörü teşhisinin de frengi hikayesinden daha doğru görünmediğini kabul etmek gerek. Nietzsche'nin cenazesini çıkarıp son tıp teknolojisiyle bir otopsi yapma ihtimali de sadece teoride kalacağı için, zihinsel durumunun altta yatan fiziksel bir patolojiden kaynaklanıp kaynaklanmadığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Gelgelelim, en akla yakın sonuç Nietzsche'nin deliliğinin salt psikolojik bir durum olduğudur.

Bu da felsefesi ile deliliği arasında bir süreklilik olduğu gerçeğiyle yüzleşmekten kaçamayacağımız anlamına gelir: felsefesinin Dionysosçu tarafı ile "çılgınca mektupların" "Dionysosçu" karakteri ve Torino'daki son günleri arasında daha önce gözlemlediğimiz bir süreklilikten bahsediyorum. Bu süreklilik, felsefesinin önemli açılardan "patolojik" olduğunu mu açığa çıkarıyordu? Delilik Nietzsche'nin felsefesinin temellerini etkiler mi? 

* * *

Nietzsche'nin felsefesi esrimeye olağandışı büyüklükte bir değer verir. Bu esriklik halinde kişi gündelik kimliğini aşar, aynı zamanda dünyanın "kusursuzluğunu" bulur ve böylece "bengi dönüşü" isteyebilir. Esrimeye bu kadar değer verilmesi ta en başa, Tragedyanın Doğuşu'nun ilk bölümünde insanla insan arasındaki "tüm katı düşmanca engellerin" kalktığı durumun övülmesine kadar gider; engeller kalkınca "şarkı söyleyip dans eden" birey kendini "daha yüce bir topluluğa ait" hissedecektir.

Dionysosçu halin bu tanımında önemli olan nokta, hepimizin tanıyabileceği ve empati kurabileceği bir halden bahsedilmesidir. Zira daha önce işaret ettiğim gibi, "rock konseri" ya da "futbol taraftarı" hissidir burada söz konusu olan. Hepimiz kendimizde Dionysosçu halle karşılaştığımız için, Nietzsche'nin felsefesinde ortaya çıkan Dionysosçulukta "delice" bir şey tespit edecek halde değiliz.

Fakat kendi deneyimimizde tanıyamadığımız şey, dünyanın seçtiğimiz herhangi bir veçhesini istediğimiz zaman kontrol edebileceğimiz inancıdır. Ama bu da çift kutuplu maninin ve Nietzsche'nin Torino'daki son günlerinin öne çıkan özelliklerinden biridir. Bu yüzden felsefesindeki Dionysosçuluk ile son günlerindeki delice Dionysosçuluk arasında net bir ayrım çizgisi varmış gibi görünüyor bana. Nietzsche'nin felsefesinde, bir manik-depresif (büyük ihtimalle Platon, Newton, Mozart, Hölderlin, Coleridge, Schumann, Byron, Van Gogh, Geog Cantor, Winston Churchill, Silvia Plath, John Lennon, Leonard Cohen ve daha pek çok kişi de aynı durumdadır) tarafından üretilmiş olsa bile "patolojik" bir
şey yoktur -kadınlar üzerine görüşleri hariç.


*
Julian Young / Nietzsche

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder