Tribschen

 Nietzsche saatinde gelen trenle yaklaşık üç saatte gidilen Tribschen denen yerde "paha biçilmez bir sığınak" keşfetmişti.



Tribschen denen yer Luzern'in merkezinden göl kıyısı boyunca yirmi dakikada yürünebilen bir burundu. (Tolstoy buraya katlanamıyordu, çünkü bugün olduğu gibi o gün de hep turistlerle kaynardı ve on dokuzuncu yüzyılda bu turistlerin çoğu İngilizdi.) Bavyera Kralı Ludwig'in verdiği parayla Wagner'in kocaman, kare şeklinde, dört katlı, on dokuzuncu yüzyıl başından kalma bir konak  kiraladığı yer burasıydı. Parisli bir iç mimara da konağı rokoko tarzında döşettirmişti. Elizabeth'in zarifçe ifade ettiği gibi, gösterişsiz bir İsviçre konağında "pembe saten ve minik aşk tanrıları " biraz rüküş kaçıyordu. Gölün hemen yukarısındaki bir tepede bulunan konak, ineklerin ve koyunların otladığı, ağaçlarla dolu bir yeşil alanla çevriliydi. Luzern Gölü'nün sularının ötesinde çok geniş bir manzara görülebiliyordu. Salonun pencerelerinden görünen doğu tarafında 2.000 metre yüksekliğindeki Rigi, güneydoğuda ise Bürgenstock'un üç doruğu görülüyordu. Güneybatı istikametindeki Pilatus çoğu zaman bulutların ardına saklanmış oluyordu. (J. M. W. Turner'ın pek çok Rigi ve Pilatus resmi "romantiklik " arayışındaki İngiliz turistlerin Luzern'i sevilen bir uğrak yapmasına yardımcı oldu.)

Almanya'dan sürgün edilen Wagner 1849'da İsviçre'ye ve 1866'da Tribschen'e taşınmıştı. 1870'te müzikal güçlerinin zirvesindeydi, Die Meistersinger ve Tristan und Isolde'nin yanı sıra Der Ring der Nibelungen (Nibelung Yüzüğü) dörtlemesinin ilk iki operası Das Rheingold (Ren Altını) ve Die Walküre'yi (Valkyrieler) tamamlamıştı ve Yüzük'ün (Der Ring) üçüncü parçası olan Siegfried üzerine yoğun bir şekilde çalışıyordu. Tribschen'de başka her yerde olduğundan daha mutluydu. Aynı şey Nietzsche için de geçerliydi. Hayatının sonunda, bozulmuş bir arkadaşlığın acısını ve karşılıklı suçlamalarını düşünen Nietzsche, Tribschen'i "kutsanmışların uzaktaki adası" olarak hatırlıyordu. (Gerçi yarımada olduğunu söylemek düz anlamda daha doğru olacaktır.)



Geçen Cumartesi Tribschen'e üzüntülü ve derinden yaralanmış bir ruh haliyle
veda ettik. Artık Tribschen yok: Adeta kalıntıların arasında dolanıp durduk, üzüntü
hissi her yeri dolduruyordu; havayı, bulutları. Köpek de bir şey yemedi. Hizmetkar
ailelerinden birilerine seslendiğinizde hıçkıra hıçkıra ağladıklarını fark ediyordunuz.
El yazmalarını, mektupları ve kitapları paketledik -ah ne perişandık! Tribschen yakınında
geçirdiğim bu üç yıl, 23 kez ziyaret ettiğim bu yer -bana neler ifade ediyordu!
Bu yıllar olmasa ben ne olurdum! En azından Tribschen dünyasını kitabımda [Tragedyanın
Doğuşu] taşa kazımış olmaktan mutluyum.

Wagner'lerin gidişi Nietzsche'yi adeta kimsesiz bırakmıştı. Büyük "efsuncuya " karşı yazdığı yüzlerce sayfa polemiğe rağmen, hayatının sonunda, yani Ecce Homo'da Tribschen hala büyülü bir düş olarak kalmıştır:

... Hepsinin ötesinde beni en derinden, en içten dinlendiren şey ... hiç şüphesiz
Richard Wagner'le yakından düşüp kalkmam olmuştur, insanlarla kurduğum öbür
ilişkilere metelik vermiyorum; ama Tribschen'de geçirdiğim günleri, o karşılıklı güven,
sevinç, yüce rastlantılar ve derin anlarla dolu günleri her ne pahasına olursa olsun
yaşamımdan silmek istemem ... Başkaları Wagner'le neler yaşamıştır, bilmem; bizim
göğümüzden bir tek bulut bile geçmedi.


kaynak: Julien Young / Nietzsche

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder