Camus’de Nietzsche İzleri

Camus’de Nietzsche İzleri

Roger Grenier


Düşünceleriyle artık bizi ikna edemez hale gelseler de yakın dostumuz olarak kalan yazarlar vardır. Nietzsche hem Camus için hem birçoğumuz için o yazarlardandır bence. 1932’de 19 yaşındayken Camus Cezayir’in başkenti Cezayir’de, Ecole normale superieure’e girmek için hazırlık sınıfındadır ve ilk metinlerini yazmaktadır. Intuitions (Sezgiler) adlı yapıtında bir roman kişisi Zerdüşt’e benzer, “bıkkınlık” sözcüğünü Zerdüşt’ten alıp kullanır. Aynı yıl, Sud’de yayımlanan “Müzik Üstüne Deneme” özellikle Tragedyanın Doğuşunun söz konusu edildiği, Apolloncu ve Dionysosçu estetik kavramları arasındaki karşıtlığın ele alındığı, biraz değiştirilip düzeltilmiş bir felsefe incelemesidir aslında. “Yunanlılar için güzellik kavramı acıdan doğdu” sözünü unutmaz Camus. Nietzsche’nin “inatçı iyimserliğinin altını çizer: “Yılgınlığa karşı bir tür bitmek bilmez mücadele bu, şimdiden böylesine tuhaf bu figürde bulduğumuz en cazip şey de bu.” Camus filozofun Wagner’i yadsıyıp Carmene övgüler düzmeye koyulduğunda yolunu şaşırdığını düşünse de, Akdeniz’in Nietzsche’yi büyülemiş olması onu etkileyecektir kaçınılmaz olarak. Tragedyanın Doğuşu, adı geçmese de, Camus’nün ilk romanı Mutlu Ölüm'de belirgin bir yer tutar. Zagreus adındaki bacakları kesik, tuhaf adam, Nietzsche’nin denemesinden kaynaklanmıştır. X. bölümde filozof “çocukken Titanlar tarafından parçalandığı, böyle uzuvları kesilip dağılmış olarak, Zagreus adıyla kutlu sayıldığı çok güzel efsanelerde anlatılan” tanrı Dionysos’tan dem vurur. Romandaki “yarım insan” Zagreus, Patrice Mersault onu öldürmeye geldiği sırada, Baltasar Graciân’ın L'Homme de cour adlı kitabını okumaktadır. Nietzsche’nin Schopenhauer’in bir çevirisinde keşfettiği ve özel bir hayranlık beslediği bir yapıttır bu.

Hele hele Mutlu ölümün kahramanı Mersault -önemli olan tek şeyin “mutluluk istemi” olduğunu sanır o- büsbütün Nietzscheye özgü bir roman kişisidir. Ayrıntılarına varıncaya kadar. Tıpkı 1937 Eylül'ünde Camus’nün yaptığı gibi, Mersault kente tepeden bakan yolda yürür, Nietzsche’nin sevdiği o yolda. Ve “güzel kokularla ve ışıklarla dolu koca denizin uzun bir kabarışla üzerine doğru yükselmesine” boyun eğer.

Camus Mutlu Olüm’ü hiç yayımlamayacaktır. Yabancıyı yazar. Mersault yerini Meursault'ya bırakır, Nietzsche de saçma kavramına. Ama Sisifos Söyleni Nietzsche’den alıntılarla doludur, hatta alıntıların alıntılarıyla. Nietzsche'nin Kierkegaard hakkında, Peder Galiani hakkında söylediklerini buluruz bu yapıtta. Camus sonsuzluğu reddederken Zerdüşt’ün yalvarışını benimser: “Yeryüzüne bağlı kalın, ve inanmayın size dünyaötesi umutlardan söz açanlara!” Bir Alman Dosta Mektuplardaki dördüncü mektupta yeniden şöyle yazacaktır: “Yeryüzüne bağlı kalmak için adaleti seçtim.”

Camus’nün Nietzsche konusunda benimsediği tavır daha da evrim geçirecektir. 1943’te, Nazilerin Nietzsche’yi kullanması karşısında, Defterlerinde şöyle der: “Sokrates’i ve Hıristiyanlığı şiddetli argümanlarla eleştirmek Nietzsche’ye gerekli görünür. İşte bu yüzden, tam tersine, bugün Sokrates’i ya da en azından Sokrates’in temsil ettiği şeyi savunmamız da gereklidir çünkü yaşadığımız dönem, onların yerme, her türden kültürün yadsınması demek olan değerleri koymak tehdidinde bulunuyor ve Nietzsche burada istemeyeceği bir zafer kazanma tehlikesine düşüyor.” Hiçbir şeyi dışlamamalıdır. “Ve en sonunda, tıpkı Pascal’in deneyiminin Darwin’inkine, Kallikles’inkinin Pîaton’unkine eklendiği gibi, Nietzsche'nin deneyimi bizimkine eklendiğinde insanlığın sicilini onarır ve bizi vatanımıza kavuşturur.”

Başkaldıran İnsan'ın izlediği yolda Nietzsche soyutlanamazdı, zaten böyle bir niyet de söz konusu değildi. Ne yazık ki Nietzsche’ye ayrılan bölümün Güç İsteminin bir yorumu olması istenmiştir. Söz konusu yapıtın hiç varolmadığını, Elisabeth Förster-Nietzsche tarafından gerçekleştirilmiş, belli bir amaca yönelik bir montaj olduğunu biliyoruz bugün. Yine de, Camus, filozofun, Tanrının ölümünü saptadıktan sonra, inançsızlığını bir yönteme nasıl dönüştürdüğünü ve bunun onu nasıl da acılı bir çilekeşliğe götürdüğünü çok iyi görür. Nazilerin boş yere kendi saflarına katmak istediği kişiye hakkını verir: 

“Nietzsche’ye ve nasyonal sosyalizme gelinceye kadar, olağandışı bir ruhun soyluluğunun ve çektiği büyük acıların aydınlattığı bütün bir düşüncenin, dünyanın gözleri önünde yalanların geçit töreniyle ve toplama kamplarında korkunç bir biçimde üst üste yığılmış cesetlerle örneklendiği görülmemişti”

Camus’nün yapıtlarının dönemecinde Nietzsche'ye rastlarız hep. Bir insanın kendini suçladığı, aynı zamanda da insan türüyle hesaplaştığı tek sesli diyalog Düşüş'ün hangi yapıtı örnek aldığı açıkça söylenmiştir: Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ı. Camus, yeri gelmişken, Nietzsche’nin Yeraltından Notları okurken Dostoyevski'yi keşfettiğini belirtmekten kaçınmaz. Entelektüel gelişimi sırasında, yapıtları için “bir zafer ortamı içinde güç, sevgi ve ölüm” tasarlayan Nietzscheci genç, bir ölçülülük felsefesine ulaşır. Ama yıldırım çarpmış dehaya karşı hep bir yakınlık besleyecektir, “Dionysos adı, sadece, deliliği sırasında Ariadne’ye yazdığı aşk mektuplarını ölümsüzleştirmiş” olsa da.


ilgili okumalar:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder