Francis Bacon / Ölüm


 Yaşam nedir? Ölümün ayrılmaz bir parçası. Yaşamı nasıl kabulleniyorsam, ölümü de öyle kabul ediyorum. Ölümü farketmeden yaşamak, kaçamak yaşamak, yalandan yaşamak gibi olur... Beni ölümü vurgulamakla eleştirenler, yaşama bakmasını bilmiyorlar. Eserlerimde yalnız vahşet ve dehşet görenler, Vietnam savaşı sırasında Amerikan televizyonlarında günde on saat vahşet ve dehşet gösterildiğinin farkında olmayanlar... Ben ölümü de, vahşeti de, dehşeti de yaşamın, var olmanın bir parçası olarak kabulleniyorum...

Bugüne dek insanoğlunun görüntüsünü yansıtmak, doğrudan doğruya portre sanatıyla ilgili bir çalışmaydı. Oysa benim portre sanatıyla yakından uzaktan hiç bir ilişkim yok. Özellikle de insan görünümünü bozmaya çalışmıyordum. Hayır, insanoğlunu var eden, yaşar kılan o “şey”i yakalamaya çalışıyorum... Şöyle anlatayım: Bir insana baktığım zaman onun yalnız biçimini, çizgilerini görmüyorum. Nasıl diyeyim, bir de kişinin ‘beliriş” biçimi var. Bu  “beliriş” dediğim şey de insan görüntüsünün bir parçasıdır, özellikle onu var eden öğedir. İşte ben bu görüntünün gizlerini, kendini belli ediş biçimini çizmeye çalışıyorum. Bunlar gözün değil, duyguların göreceği şeyler. Görüntünün gerçeğini her fotoğraf makinesi verebilir. Asıl sorun, görüntünün gizlerini, duygusunu verebilmek.

İnsan dokusu diyelim. İnsanı oluşturan dokular, cildi oluşturan dokular... Bence insanlar var olmaya dokudan başlarlar. İşte ben de insanları var olmaya başladıkları anda ele almak, onları öyle resimlemek istiyorum.


Francis Bacon, Three Studies for a Self-Portrait, 1981

Günümüzde resim sanatının öldüğüne ya da öleceğine inananlar var. Bilmiyorum, belki böyle bir şey olur. Ama sinir sistemimizin bir yanı var ki, buraya yalnız ve yalnız resimle yaklaşabilirsiniz. İşte insanların sinir sistemindeki bu özellik yok olunca resim sanatı da ölebilir... Biliyorsunuz son yıllarda bu konuda bir sürü tartışma yapıldı. Ancak, bütün bu tartışmaların nedeni, resim sanatının bir spekülasyon konusu olması, insanların artık yalnızca resmin, tablonun parasal değeriyle ilgilenmesi... Bana sorarsanız, ben her zaman resim sanatına gereklik duyacağım. Sanat yalnızca bir “oyun” olsa bile... Sanatçı, yaşama bir anlam katmak için yalnızca bu “oyun” u derinleştirmek zorunda kalsa bile...

Resim yaparken, herhangi bir sorunu çözümlediğim izlenimine kapılmıyorum. Hatta, zaman zaman, "çalışmıyorum bile, yalnızca fırçamı orda burda gezdiriyorum" diye düşünüyorum. Sonra ansızın bir imge beliriyor ve tuvalim üzerinde biçimlenmeye başlıyor. İsteğim dışında, çoğu kez rastlantısal bir oluşum bu. Bana bu oluşumu düzene sokmak kalıyor. Ayrıca, büyük sanatın büyük düzen gerektirdiğine inanıyorum... İnandığım başka bir şey de, her şeyden önce kendimi şaşırtabilmek gerekliliği. Beaudelaire ne demiş: “Eseriniz kimseyi şaşırtmıyorsa, iyi değil demektir... ” Resme başladığımda, hiç bir yerlere  varamayacağımı sanıyordum. Çünkü yalnız kendim için resim yapıyordum.



John Deakin. Francis Bacon, 1960

Bugün de yalnız kendim için resim yapıyorum. Resim değil de başka bir şey yapabilirdim. Ama resim yapmak istiyorum, resim  yapmamın gerekli olduğuna inanıyorum, onun için de resim yapıyorum. Ve yalnız kendim için resim yaptığımdan övgülerle ya da nefretle karşılanmama aldırmıyorum.

Yaratıcılık, doğrudan doğruya kişinin kendisiyle hesaplaşmasının bir sonucudur. Yaratıcılık kendini tanımanın, kendini tanımaya çalışmanın bir başlangıcıdır.

*
Francis Bacon

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder