Brueghel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Brueghel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kulübe Güncesi: İkarus'un Ölümü

he-fall-of-icarus-1558-brueghel (detay)



Doğum çoğuldur, ölüm tekil
Mumdandı aç tutkumun kanatları
Uçuyordum sevinç içinde.

Herkes işinde gücündeydi
Yok olmuş damlar ki unuttum.

Ve güneşin basamağından döndüm geri
Üfür üfürü uçardı yalnızlık
Zamansızlığın kanadı yalnızlık.

Hiç yıldız doğmadı ben gökte iken
Ne düşlediğimi unuttum.

Çift sürüyordu bir köylü iki büklüm
Kalkmak üzereydi ak bir gemi limandan
Denize düşeni kimse görmedi.

Herkes işinde gücündeydi
Ve acı çekmeği unuttum.

Belleğimde hâlâ gökyüzü dünya
Yüreğin yaban arısı yalnızlık
Yaşantısız daldı yalnızlık.

Felemenk Atasözleri (1559, Bruegel)



Her oda, baraka ve karede, bütün karanlık köşeleri doldurmuş sayısız figürün yaşadığı bir köy dekorunda, hareketlilik ve koşuşturma hüküm sürer. Her biri tamamen kendi görevine odaklanmıştır. Bu görevlerin çoğu, yakından incelendiğinde oldukça tuhaf görünür. Aslında bu insanlar 120’den fazla atasözü ve deyişin mecazlarını kelime anlamlarıyla canlandırır. Birisi bir domuzun önüne gül atarken bir diğeri başını tuğla duvara vurur. Bir adam elindeki sepette gün ışığı taşıyarak evinden çıkarken (gereksiz bir şey yaparken) bir kadın şeytanı bir yastığa bağlar (inatçı ve kinci olduğunu gösteriyor). Daha tuhafıysa, eğilerek tepesinde bir haç olan, cam bir küre biçimde yerde yuvarlanan dünyanın içine girmeye çalışan (başarmak için sinsi davranmak) dilencinin görünüşüdür.


Dünyaya girebilmek için eğilmek zorunda kalmak: 
Başarılı olmak için hilekâr olmak gerekebilir


Tuhaf ve bazen de saçma olan, atasözlerini kelime anlamlarıyla düşünme kavramı Bruegel’in kendi tasarısı değildir. 15. yüzyılda çoktan biliniyordu ve Frans Hogenberg 1558’de Anvers’te, kırk üç atasözünü bir kır manzarasındaki figürler biçiminde betimleyen bir gravür yapmıştı. Bu imge, Bruegel’in ertesi yıl başladığı eseri için doğrudan kışkırtıcı görevi görmüş olabilir. Ancak, gravürcünün aksine Bruegel, yalnızca pano boyamakla kalmaz, ikna edici bir bütünlük oluşturmak için bireysel sahneleri birleştirerek konuyu anıtsallaştırır, öğelerin bu şekilde bir araya getirilmesi, kendine özgü çekiciliği aynı anda hem gerçek hem de gerçek dışı görünmesinde yatan bir resim tarzı yaratmıştır. Figürlerin hepsi, belirgin biçimde yalnızlaşmış olmalarına rağmen sahneyi oluştururken doğal bir uyum içindedir ve hareketlerin, duruşların ve ifadelerin doğru gözlemlenmiş olması, kompozisyona canlılık verir. Bu canlılık, sanatçının coşkulu fırça kullanımıyla artar. Sanatçının bu üslubu, boyanın ince, saydam tabakalar halinde uygulanmasında ve neredeyse bir teknik ressam edasıyla oluşturulmuş şekil ve yapılarda belirgindir. Yeşil ve kahverenginin sonsuz çeşitlemeleri ve ince nüansları, karanlık tonlar, ressamın renkleri incelikli bir biçimde ele aldığına işaret eder. Mavi ve kırmızı, belli alanlara ve motiflere vurgu yaparak güçlü bir biçimde öne çıkar.

Bruegel’in kompozisyonu, imgenin sol altından sağ üstüne doğru giden, bakışı ön plandaki yakın çekim ayrıntılardan uzaktaki ufka taşıyan, geniş ve hafif eğimli bir köşegen üzerine kurulmuştur. Bakışın bu şekilde esere çekilmesi, imgeye bir dinamizm katar ve bireysel öğeleri birbirine bağlar. Aynı zamanda bu durum, köydeki koşuşturmanın aslında toplumun geniş kesimlerinin koşuşturması olduğunun, köyün bütün dünyayı temsil ettiğinin altını çizer. Köyün sakinleri, şevkle anlamsız, zahmetli ya da gülünç işlerle uğraşarak aptalca davranmaktadır. Bruegel, suçun kimde olduğunu açıkça gösterir: Resmin merkezindeki, ince bir sütunu ve kırmızı ve mavi çatısı olan küçük şapelde oturan Şeytan’da. Bir erkek günah çıkarmak için Şeytan'a doğru giderken bir diğeri şeytan adına mum yakar. Bu hareketler atasözü olarak okunduğunda pohpohlamak ve sırları düşmana açık etmek anlamına gelir. Aynı zamanda Hırıstıyanlığa uygulamalarının çarpıtılmış parodileridir de. Bu bölümün hemen altında insan davranışlarına dair en önemli imge olan, yine, göze çarpan mavi ve kırmızı giymiş bir çift ayakta durur. Keyfine düşkün genç kadın, yaşlanan kocasının sırtına mavi bir pelerin geçirir, diğer bir deyişle ona sadık değildir. Hogenberg’in, daha önce değinilen, 1558 yılında yaptığı gravürün başlığı Mavi Pelerin’di ve Genç Constantijn Huygens, 1676 yılında Anvers'de Bruegel’in resmini gördüğünde resmi betimlemek için aynı adı kullanmıştı.


Şeytana günah çıkarmak:
Birinin sırlarını düşmanına söylemek
(https://tr.wikipedia.org/wiki/Felemenk Atasözleri)

The Fall of Icarus (1558, Brueghel)


Bilimin ve hatta felsefenin doğuşundan çok çok önce dinler vardı. Dinler birçok amaca hizmet etmiş olabilir. Yaşamımıza ciddi anlamda katkı sağlamış olan birçok insana ilham vermiş, yaşam koşulları göz önünde bulundurulduğunda birçok insanın da daha acısız, daha anlamlı yaşamlar sürmesini sağlamıştır. Brueghel'in The Fall of Icarus (İkarus'un Düşüşü) adlı tablosunda, ön planda yamaçta duran bir çiftçiyle atını; arka plandaysa güzel bir yelkenli geminin yanı sıra, hemen farkedilmesi zor olan ve suda ufacık bir çırpıntı yaratarak suyun içinde kayboluyormuş gibi duran iki beyaz bacak görürüz.

Landscape with the Fall of Icarus by Brueghel 1558

Bu resim W.H.Auden'in, benim en sevdiğim şiirlerden biri olan aşağıdaki şiiri yazmasına neden olmuştur:

MUSEE DES BEAUX ARTS (GÜZEL SANATLAR MÜZESİ)

Acıyı ele alsın da kabil mi hiç yanılsın
Eski zaman ustaları! Öyle hakkiyle anladılar onun
İnsan hayatındaki yerini, nasıl olageldiğini
Ha babam atıştırırken bir başkası, camı açarken yahut,
Bilemedin yolunda tın tın giderken!
Nasıl, yaşlılar elpençe divan, alı al moru mor beklerken
Doğaüstü doğumu, hiç çocuklar olmadan olur mu
Kızaklarından dudak bükermiş gibi olup bitene,
Gölün üstünde al takke ver külah!
Kabil mi unutsunlar
O korkunç şehadet bile uymadan edemez işin akıntısına!
Taş çatlasa bir aralık olmalı, bir teklifsiz köşe
Ki köpeklere kuçu kuçu densin gine ve cellâdın atı kaşınınca
Bir ağaca sürtebilsin günahsız kıçını.
Brueghel'in ikarı'nda meselâ, bana mısın bile demeden nasıl
Her şey sırtını çeviriyor felâkete? İşitmiş olmalı pekâlâ
Suyun şapırtısını rençber, ümitsiz haykırışı,
"Kulak asma" deyip geçti herhalde; güneşse şöyle bir rasgele
Vurdu ak pembe ayaklar gömülürken yemyeşil suya;
Kibarişi çıtkırıldım yelkenli merak etmesine etmiştir ya
Gökten paldır küldür düşen çocuğu görünce;
Acele işi vardı zahir, uzaklaştı bozmadan istifini bile.

çev. Can Yücel


İşte bizim dünyamız böyledir ve barındırdığı acılar önemlidir. Dinler bu hayatı yalnız başına, herhangi bir zafer veya macera yaşamadan geçirmek zorunda olan birçok insana huzur ve aidiyet duygusu sağlamıştır. En iyi ihtimalle sevginin ne olduğuna dikkat çekmiş, onu aksi halde göremeyecek insanlar için var etmiş ve davranışlara asalet katarak sıkıntı içindeki gönülleri ferahlatmıştır. Raison d'etre'leri olmamasına rağmen dinlerin başardığı bir başka şey de Homo sapiens'leri uzun bir süre boyunca; evrendeki konumları hakkında daha sistematik ve doğru düşünme yöntemlerini öğreninceye kadar, olabildiğince uygar kılmış olmasıdır. Daha öğrenmemiz gereken çok şey vardır. Elimizde, modern dünya koşullarında nesilleri tükenmekte olan kültürlerin içine gömülü kalmış, hatalı değerlendirmelere tabi tutulmuş gerçeklerden ve ayrıntıların kendine has bir tarih sürecinde içinde biriktiği tasarımlardan meydana gelen bir hazine vardır. Bu hazineyi yok olup gitmeden önce kayıt altına almamız ve incelememiz gerekmektedir; çünkü tıpkı dinozor genomları gibi onları da bir kez yok olduktan sonra geri kazanmak imkansızdır.

Daniel Dennett
"Darwin'in Tehlikeli Fikri"
kitabından

"Sakatlar işleriniz gani olsun" (Brueghel)


1565


Tablonun sırtına, bir köşesine kumaşın, uçlu fırçasıyla "Sakatlar, işleriniz gani olsun" yazmış. Uzmanlar, sanat tarihçileri, yaşlı Brueghel'in yaşlılık döneminde gerçekleştirdiği bu ünlü tablonun bildirisi bağlamında yorumdan yoruma koşuyorlar. Belki de son bitirdiği yapıtı bu - tam bilinemiyor. Bir tür vasiyet sayılabilir mi? Yoksa, ressamın Hayat'tan çıkardığı ana sonuçla mı karşıkarşıyayız? Çağ simgelerin, dolayımlı anlatımın gözde olduğu bir çağ.

Beş kötürüm dilenci, tahta bacaklarının üzerinde, köy meydanını andıran bir yerden beş ayrı yöne doğru harekete geçiyorlar: Sanki oradan, yeryüzüne yayılacaklar. Giysileri, özellikle de şapkaları dikkat çekmiş öteden beri. Kralı, papazı, askeri, kentliyi, köylüyü taşıdıkları doğru mu? Düpedüz onlar mı, onlar gibi mi giyinmişler? Brueghel'in toplumun her üyesi, her sınıf için bir dilenci temsilci yerleştirmiş olduğu tablosuna, mantıksız görünmüyor bana: Rastladığım berduşları gözümün önüne getiriyorum, her birinin bir başka şey (yönetici, işadamı, tüccar, aydın şair, emekçi, toprak adamı) pekala olabilecekken kaymayı seçtiklerini, kaymaya seçildiklerini farkediyorum. Sonra, aynı işlemi ters yönde gerçekleştirmeyi deniyorum: Şapkalarıyla insanları seçiyorum gözümden, tıpatıp yerine oturuyor her şey bu avuçiçi kadar (18x21cm.) tabloda.

Ya altıncı kişi, diye sorulacaktır tabii. Resmin sağ üst köşesindeki, sanat tarihinin "gizemli" olarak nitelemekle yetindiği, iki adım daha atınca tablodan çıkacak şahıs kim gerçekten de? Yalnızca arka plandan geçip giden, geçip gitmeyi üstlenen biri mi?

Elinde tuttuğu çanağı andıran nesneye bakılacak olursa: Toplamış o.

Burada, o toplayasıya dağınık duran birşeyleri toplamış - yanyana, biraraya getirmiş.

Nereden gelmiş olabileceğini kestiremiyoruz.
Nereye gittiğini de.
Ola ki, diyorum, tablonun arkasına, topladığı cümleye yönelen,
cümlesini, 
cümlemizi,
içeren, taşıyan, ileten  
Kelimdir.


Sonra, iki cümle arası, gene susuyorum. 

E.B.



Dulle Griet (Mad Meg) - (1562, Bruegel)



 Details









The Tower of Babel (1563, Bruegel)




 Details






Self-Portrait (Bruegel)

The Painter and The Buyer 1565
"Sanatın ve sanatçının saygınlığı Egel için de önemliydi; bu düşünceyle yaptığı bir çiziminde, işine saygı duyan bir ressam ile sanatçının omuzları üstünden, yaptığı resme bakarken beceriksizce kendi para çantasını karıştıran aptal görünümlü gözlüklü adam arasındaki farkı gösterir."


The Triumph of Death (1562, Bruegel)




 "Çürüyen cesetler, ölüm arabası, cehennemi simgeleyen yanan kule, idam, işkence, garip makinalar, Sağ yanda yemek yiyenler, böylece ölüme karşı kendini koruyanlar.

Dünyanın sonu, topraktan fışkıran iskeletler ordusuyla temsil edilmiş. İskeletler hem çok sayıda hem askeri bir düzen içinde. Kalkanlar (ya da tabuttan kalkanlar) belirli bir çizgi üstünde, ölüleri dirilerden ayırıyor. Hırsların ve yaşamın tüm zevkerinin üstünde gezen ölüm, herkese boyun eğdirir. Herkesi tabutların yanında, ayakta bekler. Bir kayık ölenleri alıp götürecektir." 



 Details


Children's Games (1560, Bruegel)




 Details





BRUEGEL



  The Peasant Wedding Banquet 1567



 Details








 Sanatçı resimlerinde ne çıplağa, ki dönemin eğilimiydi- yer veriyor, ne kilise'ye. Şeytan kadar azizler de ondan uzakta. Kardinaller, prensler, saray kadınları ya da meleklerle hiç mi hiç ilgilenmiyor. Öncülü Bosch'tan ayrıldığı noktalardan biri, başlıcası bu. Öte yandan, tarihsel öykü ya da resimlere de hiç rastlanmıyor resimlerinde. Bu bakımdan, Delacroix, Bruegel'in karşıtı denebilir. O maddi dünyanın, küçük insanların, yalın/somut çıplak günlük yaşamın, gündelik zorlukların, bir ölçüde birey devlet ilişkilerinin ressamı oldu. Alt insanlardır onun evreni. Belki bunun için Baudelaire ona hayrandı. Paçavracıların Şarabı isimli, Paris isyancılarına adanmış şiirin sahibi Baudelaire!

 Dilencileri, körleri, sakatları, aptal görünümlü köylüleri, sızıp kalmış sarhoşları, orakla buğday biçenleri, halka baskı yapan askerleri, sürüyü güden çobanları, karda yürüyen avcıları, dans eden ve öpüşen düğün halkını, tarlada ekin kaldıran kadınları, tüm bu resim kişileriyle Bruegel'in yaşamda yeri olmayan hiçbir soyut konu, etkinlik, merkez, resmine girmiyor.

Uğur Kökden