Francis Bacon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Francis Bacon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bacon / John Berger

Figüratif bir ressam olan Bacon, Fragonard'ın şeytanca becerisine sahipti. (Bu benzetmeden hoşlanırdı sanırım; her ikisi de fiziksel duyarlığı resmetmekte yetkin ustalardı - biri hazzı, öteki ıstırabı.) Bacon’ın şeytanlığı anlaşılabileceği gibi en az iki kuşak ressamın merakını çekti, ateşli tartışmalara yol açtı. Elli yıl boyunca Bacon'ın işlerini eleştirmemin nedeni onun hem kendisini, hem de başkalarını sarsmak ve şaşırtmak için resim yaptığına kani olmamdı. Bu türden bir güdünün zamana yenik düşeceğine inanıyordum. Geçen hafta Rue de Grenelle'de bir ileri bir geri yürüye yürüye resimlere bakarken daha önce kavrayamamış olduğum bir şeyi fark ettim ve çok uzun bir zamandan beri işlerini sorguladığım bir sanatçıya karşı aniden minnettarlık duydum.

Bacon'm 1930'ların sonundan 1992'deki ölümüne değin algıladığı acımasız bir dünya idi. Defalarca huzursuz, yokluk içinde olan ya da can çekişen insan bedenlerini ya da beden parçalarını resmetti. Bu resimler kimi zaman ıstırabın dış nedenlerden kaynaklandığı hissini uyandırsa da, daha çok içerden, iç organlardan dünyevi olma talihsizliğinden doğduğu izlenimi verir. Bacon etrafında gizemli bir atmosfer yaratmak için bilerek kendi adıyla da oynadı ve bunda başarılı oldu. Adaşı, on altıncı yüzyıl deneyci İngiliz filozofun soyundan geldiğini iddia etti ve insan etini jambon (bacon) dilimlerini andırır şekilde resmetti.

Lâkin onun dünyasını bugüne kadar resmedilenlerden daha acımasız kılan sadece bunlar değil. Avrupa sanatı suikastler, idamlar ve bir amaç uğruna canını esirgemeyen kahramanlarla dolu. Yirminci yüzyılın (evet, yirminci) ilk sanatçısı Goya'nın eserlerinde ressamın kişisel öfkesini hissederiz. Bacon'ı farklı kılan, imgeleminde tanıkların da, kederin de yer almayışıdır. Resmini yaptığı hiç kimse, gene onun fırçasından çıkmış başka birinin başına gelenleri umursamaz. Böylesine ayan beyan bir aldırmazlık, sakatlamanın her türünden daha zalimcedir.

Buna figürlerini yerleştirdiği mekânın donukluğunu da eklemek gerekir. Bu donukluk, içine ne konursa konsun soğukluğunu muhafaza eden bir derin dondurucu gibidir. Bacon'ın sahnesinde, Artaud'dan farklı olarak ritüele pek yer yoktur, zira figürlerinin çevresinde onların hareketlerine uygun bir ortam bulunmaz. Meydana gelen her felaket pek de önemi olmayan bir kaza gibi sunulur.

Bacon hayattayken, bu türden bir tasavvur başka yerlerde olan bitenin asla umursanmadığı, aşırı dar kafalı bohem bir çevrenin dayattığı melodramlardan besleniyordu. Buna rağmen... buna rağmen, Bacon'ın canlandırdığı ve defetmeye çalıştığı merhametsiz dünya, geleceğin habercisi oldu. Öyle ki, bir sanatçının kişisel dramı, bütün bir uygarlığın yarım yüzyıl içinde yaşadığı bunalımı yansıtmakta. Ama nasıl? Esrarengiz bir şekilde.

Dünya zaten ezelden beri merhametsiz değil miydi? Günümüzün merhametsizliği belki de daha müzmin, kapsayıcı ve sürekli. Ne gezegenin kendisini, ne de üzerinde yaşayan herhangi bir canlıyı esirgiyor. Soyut, zira yegâne mantığı (derin dondurucu kadar soğuk) kâr peşinde koşmaya dayanıyor; aynı zamanda tüm öteki inanç türlerini modası geçmiş telakki ediyor, hayatın acımasızlığına karşı geliştirilmiş onurlu ve kimi zaman ümit ışıltısı gösteren direniş geleneklerini tehdit ediyor.


FRANCİS BACON


Şiddetli olan resmim değil; şiddetli olan hayatın kendisidir.

Fiziksel şiddete maruz kaldım, dişlerim bile kırıldı. Cinsellik, insan duyguları, günlük hayat, kişisel aşağılanma (sadece televizyonu seyretmeniz yeterli) - şiddet insan doğasının bir parçasıdır. En güzel manzarada bile, ağaçlarda, yaprakların altında böcekler birbirini yer; şiddet hayatın bir parçasıdır.

Francis Bacon 
(1909 - 1992)

Doğarsın, düzüşürsün, ölürsün. Bundan daha şiddetli ne olabilir? Bir çığlık ile bu dünyaya gelirsiniz. Düzüşme özellikle erkekler arasında çok şiddetli bir olaydır ve ölüm onu söylememize gerek bile yok. Arada kendimizi korumamız için kavga ederiz, para kazanmak için her gün aptalca sebepler yüzünden aptallar tarafından aşağılanırız. Bunların arasında severiz veya sevmeyiz. Sonuçta hepsi aynıdır; zamanı ilerletirler sadece.

Resimlerim, her şeyden öte oldukça çetin geçen hayatımın bir gösterimidir. Dolayısıyla belki resmim çok şiddetli olabilir, ancak bu bana doğal geliyor. Tutkum ile hayatımı kazanacak kadar şanslıydım. Bu benim tek başarımdır. Ne verecek ahlaki dersim, ne de söyleyeceğim öğüdüm var. Nietzsche şunu söylemiştir:

"Her şey o kadar saçmadır ki, bizler olağanüstü bile olabiliriz”.

Sıradan olmaktan memnunum.

PİCASSO / Francis Bacon

Çığlık ile doğarız, yaşama bir çığlık ile gelir ve belki de bende bu, aşk, yaşama korkusu ile ölüm korkusu arasındaki bir sinek ağından ibarettir. Bu benim esas takıntılarımdan biriydi. Resmettiğim erkeklerin hepsi en uç durumlardaydılar ve çığlık onların acılarının adeta bir transkripsiyonuydu. Hayvanlar korktuğunda veya acı çektiklerinde çığlık atarlar, çocuklar da öyle. Lâkin erkekler daha ketum ve daha ürkek bu konuda. Aşırı acı durumları hariç ağlamaz veya çığlık atmazlar. Bu dünyaya bir çığlık ile geliriz ve sık sık bir çığlık ile ölürüz. Belki de çığlık insan durumunun en doğrusal sembolüdür.



francis bacon

Picasso benim resim yapmamın nedenidir. Bana resmetme dileği veren baba figürüdür. 1929’da tamamıyla devrimsel eserler gördüm; “Le Baiser” ve “Les Baigneuses”. 

le baiser, 1929

Figürler organik. Onlar “The Crucifixion”da benim ilham kaynaklarımdı. 

Three Studies for Figures at the Base of a Crucifixion


Picasso görünüş kurallarını tersine çeviren figüratif resimler yapan ilk kişiydi; geleneksel kodları kullanmadan, biçimin temsili gerçeğine saygı duymadan, biçim beyne girmeden, doğrudan gözden mideye insin diye gösterimi daha kuvvetli ve daha doğrusal yapmak için yeni bir irrasyonalite kullanan bir görünüm dile getirdi.




Bacon'ın Kütüphanesi



Bacon'ın kişisel kitaplığında yer alan kitaplar:

Author Surname Author Names Title of Publication
- Adrienne German in No Time. The Basics - in 32 Lessons
- Adrienne Spanish in No Time. The Basics -in 32 Lessons
Adachi Kenji Selected Masterpieces of Japanese Art
Adams William Howard A Proust Souvenir
Aeschylus The Oresteia. Agamemnon, The Libation Bearers, The Eumenides
Alcolea Blanch Santiago The Prado
Aldred Cyril Egyptian Art
Allain Marie-Françoise The Other Man. Conversations with Graham Greene
Allshouse Robert H. Photographs for the Tsar
Alonso Bartol           Chaves Chavarría        O'Donnell                           Terrell Carmen                   Róger                Hugh                   Peter Spanish at your Fingertips
Amis Martin The Moronic Inferno
Anastassiou Nicolaos Greek Self-Taught (Modern)
Ansen                               Jenkins (Ed.) Alan                                  Nicholas The Table Talk of W.H. Auden
Aragon Louis Paris Peasant
Archer Jeffrey A Matter of Honour
Aron                                   Schueren Van der (coordinators) Paul                       Eric Michel Leiris. Revue de l'Université de Bruxelles,  nr 1-2
Aronson Steven M. L.  Hype
Assouline Pierre L'Homme de l'Art. D.H. Kahnweiler 1884-1979
Auld (introduction)              Various authors. Alistair Glasgow Art Gallery and Museum
Austen Jane Emma
Austen Jane Persuasion, with A Memoir of Jane Austen
Avedon                               Baldwin Richard           James Nothing Personal
Ayer A.J. Ludwig Wittgenstein
Balzac de Honoré Lost Illusions
Balzac de Honoré Une Ténébreuse Affaire
Balzac de Honoré A Harlot High and Low
Barnes                                   Eliot Djuna                          T.S. Night Wood
Barthes Roland Roland Barthes par Roland Barthes
Barthes Roland Mythologies
Bartholomew John C. The World Atlas
Bataille Georges Somme Athéologique. L'Expérience Intérieure
Bataille Georges Literature and Evil
Bataille Georges La Part Maudite                                               précédé de                                                                    La Notion de Dépense
Baudelaire Charles Les Fleurs du Mal
Baudelaire Charles Curiosités Esthétiques et autres Écrits sur l'Art
Baudelaire Charles Ouvres Complètes de Baudelaire
Baudelaire Charles Écrits Intimes
Beard

Colony Room Club / Francis Bacon



Muybridge / Francis Bacon



Her zaman fotoğrafa çok ilgiliydim. Yaptığım resimlerden çok daha fazla fotoğrafa baktım. Çünkü onların gerçekliği, gerçeğin kendisinden daha kuvvetlidir. Bir olaya şahit olduğunuzda çoğunlukla onu detaylı açıklayamazsınız. Ayrıca, polis soruşturmalarında bütün şahitlerin olaya dair farklı görüşleri vardır. Hâlbuki olayı sembolize eden bir görüntüye bakarsanız; olay sanki o anda oluyormuşçasına durdurabilir ve onu daha kuvvetli bir şekilde hissedebilir, daha şiddetli bir şekilde özümseyebilirsiniz.

Benim için fotoğraf, esas olaya daha açık ve daha doğrudan ulaştırdığı için önemlidir.



 İzleme (Görülmeye değer şeye hoşlanarak bakma) kendi gerçekliğimi hayal etmeme izin verir ve bu gerçekten çıkardığım düşünce, başka düşünceleri keşfetmeme yardım eder ve bu böyle devam eder... Çalışmam bakıp aklıma kazıdığım ve sıklıkla karşıt konuları içeren birçok görüntü tarafından yaratılan bir düşünce zincirine dönüşür. Bir görüntü diğeriyle ilişki içindeyken önerilere bakarım.

Görsel bilgi hakkında esas kaynağını insan ve hayvan hareketlerini fotoğraflayan 19. yüzyıl fotoğrafçısı Muybridge'tir. Çalışmaları inanılmaz derecede kesinliklidir. Hareketin görsel bir sözlüğünü; adeta canlı bir şekilde oluşturmuştur. Orada her şey, hiçbir yetenek veya sahne olmaksızın insanların ve hayvanların hareketleri üzerine ansiklopedik bir dizge gibi sunulmuştur. Modelsiz çalıştığım için bu inanılmaz kullanışlı bir ilham kaynağıdır.


Portre / Francis Bacon




Study for George Dyer


 Francis Bacon: Bir şeyden resimleme (illustration) olmayan bir görüntü yaratma olasılığından söz ederken, sanırım fazla konuştum. Çünkü, kuramsal olarak, imgenin us-dışı (irrational) imlerden oluşmasını arzulamama karşın, kafanın ve yüzün bazı bölümlerini yapmak için resimleme, kaçınılmaz olarak, işin içine giriyordu. Aksi halde, yalnızca soyut bir desen elde edilirdi. Belki de söylediklerim, gerçekleştirilmesi olanaksız kuramlarımdan biri. Göz, kulak gibi şeyleri koymak gerekiyor kuşkusuz. Ama, yine de elden geldiğince us-dışı bir biçimde. Ve bu usdışılığın tek nedeni şu: eğer başarıya ulaşırsa, salt görünüşü resimlemekten çok daha güçlü bir biçimde aktarılıyor imge. Görünüşün resmini dünyanın her yanındaki milyonlarca sanat-okulu öğrencisi de yapabilir. Ama bu dediklerimin gerçekten aşırı ve olanaksız bir kuram olduğunu kabul etmeye hazırım.

David Silvester:  Örneğin, o sevdiğin “Isabel Sokakta” tablosuna baktığımda, apaçık resimleme olan imlerle, çağrıştırıcı us-dışı imlerin başarılı bir karışımını görüyorum gerçekten. O resimde her iki amaca da hizmet eden imler var değil mi?

FB: Evet, kesinlikle öyle: ikisinin karışımı.

DS: Peki, portre kadar modele bağlı (specific) bir şeyde, bundan başkası mümkün mü?

FB: Birisi çözümü bulana dek, mümkün değil.

DS: Portre çalışırken, resmin son derece canlı ve güzel geliştiği, ama bu arada portrenin modele benzerliğini yitirmeye başladığı olur mu bazen?

FB: Çoğu kez olan budur.





Study for a Portrait of Francis Bacon (John Maybury, 1998)

Love Is the Devil: Study for a Portrait of Francis Bacon (1998)


*
bak:

Fotoğraf ve Bacon / Deleuze



Bacon fotoğrafa hayrandır (etrafını fotoğraflarla çevirmiştir, modelin fotoğraflarından yola çıkarak, ve başka fotoğraflar da kullanarak portreler yapar; fotoğraftan yola çıkarak yapılmış eski tabloları inceler; ama “kendisi, fotoğrafa karşı olağanüstü bir vazgeçmişlik içindedir...), Öte yandan, fotoğrafa hiçbir estetik değer yüklemez ('Muybridge’in fotoğrafları gibi, bu açıdan hiçbir tutkusu olmayanları seçer: özellikle radyografileri, tıbbı raporları, baş dizileri içinse fotomattan çıkanları sever. Kendi fotoğraf aşkında, fotoğrafa meyletmesinde ise belirgin bir bayağılık bulur...) Bu tavrı nasıl açıklamalı? Şöyle ki figüratif veriler başta inanılmayacak kadar karmaşıktır. Kuşkusuz, bunlar görme biçimleridir: Bu sıfatla bunlar, illüstratif veya naratif röprodüksiyonlar, temsillerdir (fotoğraflar, gazeteler). Ama şimdiden, iki biçimde işleyebildiklerini görüyoruz, benzerlik ya da uzlaşım, analoji; veya kod biçiminde. Hangi şekilde işlerlerse işlesinler, bunların kendileri bir şeydir, kendilerinde varolmaktadırlar: Bunlar, sadece görme biçimleri değildir, gördüklerimiz bunlardır ve sonunda, bunlardan başkasını görmeyiz.


Fotoğraf kişiyi veya peyzajı, gazetenin olayı yaptığının söylendiği anlamda yapar (sadece anlatmakla yetinmez). Gördüklerimiz algıladıklarımız fotoğraflardır. Fotoğrafın en büyük yararı, gerçekçi değilmiş gibi gösterilen imgelerin “hakikatini” dayatmasıdır. Bacon’ın bu harekete karşı tepki gösterme gibi bir niyeti yoktur, aksine ona kendini zevkle teslim eder. Fotoğraflar ona, Lucretius’un simülakrları gibi, her parçayı ve her zihni doldurmak için gökler ve çağlar aşarak, uzaklardan gelmiş gibi gelir. Demek ki Bacon fotoğrafların bir görünüm altındayken oldukları şeye, kendilerini göze dayatmalarına, ve gözü tamamen kontrol altına almalarına karşı çok hassas olduğundan dolayı, fotoğraftan basitçe figüratif olmakla, yani bir şeyi temsil etmekle eleştirmez. Demek ki fotoğraf, estetik savlar öne sürebilecek bir şeydir, bu bakımdan resimle rekabet edebilir: Bacon buna hiç inanmaz çünkü fotoğrafın duyumsamayı tek bir düzeyde ezmeye meylettiğini ve duyumsamanın içine kurucu düzey farkını koymaktan aciz olduğunu düşünür. Ama fotoğraf bunu başarır, Ayzenştayn'ın sine-imgelerinde veya Muybridge’in foto-imgelerinde olduğu gibi, bu da ancak klişeyi dönüştüre dönüştüre veya Lawrence’ın dediği gibi imgeyi hırpalaya hırpalaya olabilecektir. Bu, sanatın bundan yola çıkarak ürettiği gibi bir biçimsizleştirme olmayacaktır (Ayzenştayn’ın imgesi gibi mucizeler hariç). Kısacası fotoğraf, yalnızca figüratif olmayı bıraktığında dahi, veri sıfatıyla, “görülen şey” sıfatıyla - resmin tersine - figüratif olarak kalır.



ET (MEAT) / Francis Bacon

Et hayattır! Bedenleri, kırmızı eti resmettiğim gibi resmediyorsam, bu onu çok güzel bulduğum içindir. Başka birisinin bunu gerçekten anladığını zannetmiyorum. Kasabın camında gözüken but, domuz eti, dil, sığırın parçaları; ölüm; hepsini çok güzel buluyorum. Ve hepsi satılık- ne kadar gerçeküstü!

Bacon'ın stüdyosundan

Sık sık insanı sonunda dönüştüğü hayvana iten kazanın diğer hayvanların da- örneğin aslanlar ve sırtlanlar- başına geldiğini, ancak insanın bir primat olarak kaldığını düşünüyorum. Ne olabilirdi? Bu çok garip, bunun hakkında hiç bir şey okumadım, ne Darwin’den, ne de başkasından. Belki de bu bilim kurgu ama çok ilginç. Kasap dükkânında onları izleyen kürk giymiş sırtlanlar karşısında asılmış erkekler olarak hayal ediyorum. Bu erkekler ayaklarından asılmışlar veya yahni ya da kebap için doğranmışlar.

Hepimiz etiz. Bu gezegenin bütün sakinleri etten oluşmuştur ve çoğu da etoburdur. Ve düzüşme, bir eti yaran başka bir et parçasından ibarettir. Bizim etimizle bir öküzün veya bir filin eti arasında fark yoktur.


bak: 

Francis Bacon Chronology


Francis Bacon's Life Mask


Clive Barker, 
Francis Bacon's Life Mask (1969)


 On beş ya da on altı yaşımdayken bir köpeğin işediğini görmüştüm ve o anda öleceğimi anladım. İnsanın yaşamında bilhassa önemli bir zorluk olduğunu düşünüyorum; o da gençliğin sonsuza kadar sürmeyeceğini keşfettiğiniz andır. Bunu o gün anlamıştım. O günden itibaren her gün ölüm hakkında düşündüm.


Bu kadar yaşlı olsam da, bu beni erkeklere bakmaktan alıkoymuyor; sanki bir şey olacakmış gibi, sanki yaşam yeniden başlayacakmış gibi, akşamları dışarı çıktığımda sanki sadece elli yaşımdaymışçasına flört ediyorum. Motorlarımızı değiştirebilmemiz gerekli.

Ebediyet sanatçının ayrıcalığıdır. Tutku sizi genç kılar, tutku ile özgürlük o kadar cezbedicidir ki. Resim yaptığım zaman ölümsüzüm; sadece resim yapmanın zevkini veya zorluğunu yaşarım.

Francis Bacon speaks about gambling, life and death

Francis Giacobetti / Francis Bacon



 İnsanların sanatçı olarak doğmadığını düşünüyorum; bence bu çevrenizin, tanıştığınız insanların ve şansın bir karışımından doğuyor. Şükürler olsun ki kalıtımsal değil. Lâkin “sanatçı" büyük bir kelime; gerçekten sanatçı olan çok az ressam varken diğer yandan ağaç veya camla uğraşan ve hakiki sanatçı olan zanaatkârlar da bulunmakta. Yaratıcı içgüdü kesinlikle var. Bu da beni her sabah uyanıp resim yapmaya zorlayan şey; aksi takdirde bir serseri olurdum. Picasso bunu Clouzot'un filminde çok etkili bir şekilde anlatmıştır...





 Kendim için resim yapıyorum. Zaten başka bir şey, nasıl yapılır bilmiyorum. Aynı zamanda yaşamım için kazanç sağlamalı ve kendimi bir uğraşa vermek durumundayım. Bence bütün insan davranışları cezbetmeye, hoşnut etmeye adanmıştır. Artık bu konu çok umurumda değil. Lâkin başlarda sevilmek için resim yaptım... Evet bu kesinlikle doğru. Sevilmek çok güzeldir. Şimdi artık umurumda değil; yaşlıyım. Aynı zamanda insanların yaptığınız işi beğenmesi size çok büyük bir mutluluk verir. Artık, her ne kadar çok az resim yapsam da kendimi durduramadığım için sabahları resim yapıyorum veya belki de âşık olduğum zaman resim yapıyorum ama artık bunun için çok geç; çok yaşlıyım. Şu günlerde yaşlı bir kuş gibi görünüyorum. Neredeyse 82 yaşındayım; hafızamı kaybediyorum. İki sene boyunca ciddi boyutta hastaydım, çocukluğumdan beri astım ataklarından dertliyim ve durum, yaşlandıkça daha da kötüleşiyor. Astım çok korkunç bir hastalık; geceleri bir sonraki sabah uyanabileceğinizden asla emin olamıyorsunuz. Hayatın en temel yapıtaşına; nefesinize saldırıyor. Sürekli her an ölmeye hazır durumdaymış gibi hissediyorsunuz kendinizi.