Müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kulübe Güncesi: Müzik

 

Score without Parts (40 Drawings by Thoreau): Twelve Haiku
John Cage; 1978


Cage, Empty Words çalışmasında Thoreau'nun günlüğünde yer alan çizimleri birer nota olarak kullanmış ve 5+7+5 haiku hece ölçüsüne göre yerleştirmiş, kayıt boyunca Thoreau'nun günlüğünden rastgele seçilmiş, anlamlarından arındırılmış ve i ching alfabesine göre düzenlenmiş kelimeleri okuyor ve seslere dönüştürüyor.

Nota kağıdında yer alan düzenlemeleri ve müzik terimlerini anlamamı kolaylaştırdığı için Elif'e teşekkürler.


Kulübe Güncesi: Truffaz & Murcof



Kulübe Güncesi: Ahmet Kaya

 


Kim ne derse desin, ben çok içince Ahmet Kaya dinlerim.

Kulübe Güncesi: Birds Lives

Kulübe Güncesi: Gece ve Ayışığı


Salah Birsel bir denemesinde gerçeğe, ayışıklı gerçeğe bağlıydı diyor Thoreau için.




 

Kulübe Güncesi: Sivil İtaatsizlik



 Thoreau Meksika Savaşını mali açıdan desteklemek için çıkarılan vergileri ödemeyi reddettiği için tutuklanır. Emerson onu görmek için hapishaneye gittiğinde "içerde ne işin var?” diye sormuş, bunun üzerine Thoreau da 'Asıl senin dışarda ne işin var? karşılığını vermiştir.

Thoreau'nun Sivil itaatsizlik örneği beni Arendt'in tartışmaya açtığı vicdan sorununa bağladı ama çok sokulmayacağım şimdilik.

"Altı yıldır şahıs başına ödenen vergiyi hiç ödemedim. Bu sebepten bir defa hapse atıldım ve bir gece yattım; iki-üç fit (60-90cm) kalınlığındaki sağlam taş duvarları, bir fit kalınlığındaki tahta ya da demir kapıyı, ışığı süzgeçten geçiren demir kafesi inceleyerek ayakta dururken bana kilit altına alınacak etten ve kemikten ibaret bir canlı gibi davranan bu kurumun aptallığına şaşırmadan edemedim. Acaba beni buraya kapamanın yapılacak en iyi şey olduğunu iyice düşündü mü ve benden başka türlü yararlanmayı hiç aklına getirmedi mi diye düşündüm. Hemşehrilerimle aramda taştan bir duvar olduğunu gördüm; ama onların benim kadar özgür olmadan önce, önlerinde tırmanmaları ya da yıkıp geçmeleri gereken çok daha zorlu bir duvar vardı. Bir an için bile içeri kapatılmış hissetmedim kendimi, duvarlarsa boşa harcanan taş ve çimento olarak göründü gözüme. Hemşehrilerim arasında vergisini veren tek kişinin ben olduğumu hissediyordum. Bana nasıl davranacaklarını bilmedikleri için iyi terbiye almamış biri gibi davrandılar. Her tehditte ve her komplimanda bir gaf yapıyorlardı; tek istediğimin duvarın öte yanına geçmek olduğunu sanıyorlardı. Düşüncelerimin üzerine kapıyı kapatıp kilitliyorlardı, ama düşüncelerim engel ya da izin tanımaksızın onları takip etmeye devam ediyordu ve tehlikeli olduğu sanılan sadece bu düşüncelerdi. Bana ulaşamadıklarından vücudumu cezalandırmaya karar vermişlerdi; tıpkı yaramaz erkek çocukları gibi, kin besledikleri adama bir şey yapamayınca köpeğine eziyet ediyorlardı. Devlet’in yarım akıllı olduğunu gördüm, gümüş kaşıklarıyla oyalanan yalnız bir kadın gibi ürkekti, dostunu düşmanından ayıramıyordu; Devlet’e olan tüm saygımı yitirip ona acımaya başladım."


Thoreau'nun Walden günlüğünde yer alan tutuklanış öyküsü:

Invitation au voyage & La Vie Anterieure



Invitation au voyage (Yolculuğa Çağrı)

Yavrum, sevgilim, sen Tadını bir bilsen
Orada yaşamanın birlikte!
Keyfince sevmenin
Ölünceye değin
O sana benzeyen ülkede!
Puslu gökte yer yer
O ıslak güneşler
Senin yaş içinde parlayan
Hayın gözlerince
Bir gizemli ince
Tad verir gönlüme her zaman

Orda her şey süs ve güzellik,
Erinç, haz ve dirlik düzenlik.

Evimizse her yıl
Daha pırıl pırıl
Olan döşentiye bezenir;
Nadir çiçeklerin
Kokusu amberin
Uzak kokusuyla beslenir;
Tavanlar ne zengin,
Aynalar ne derin,
Ne doğulu görkemlilik bu;
Orada her şey, ince,
Kendi öz dilince
Gizleriyle doldurur ruhu.

Orda her şey süs ve güzellik,
Erinç, haz ve dirlik düzenlik.

Bak gemiler suda
Bir derin uykuda,
O gezmeye düşkün gemiler;
Hepsi de en ufak
Arzun için uzak
Ülkelerden çıkıp gelirler.
-Ve gün batımları
Giydirir kırları,
Kanalları, kenti gitgide
Altınla, yakutla;
Uyur şimdi dünya
Sıcak bir aydınlık içinde.

Orada her şey süs ve güzellik
Erinç, haz ve dirlik düzenlik.

çeviri: Sait Maden


An die Musik (Müziğe) / Schubert



Sen kutsal sanat, kim bilir nice karanlık saatlerde, şu yaşamın karanlık çemberi beni boğduğu sıralarda kalbimi sıcak sevginle doldurdun, beni çok daha iyi bir dünyaya çekip götürdün!

Çoğu kez bir inilti, arpından dökülen bir inilti, senden ulaşan tatlı kutsal bir akorla benim için daha iyi zamanların ufku açıldı, ey kutsal sanat, bunun için sana teşekkürler!

(çeviri: Gül Sabar)

Standchen (Serenad) / Schubert


1. Şarkılarım gecenin içinden sana yalvarıyor; sessiz umuma, aşağıya gel, sevgili!

2. Ağacın tepesindeki dallar fısıltılarla ay ışığında hışırdıyor, hainin düşmanca kulak kabartmasından korkma, sevgili!

3. Bülbüllerin şakımalarını duyuyor musun? Ah. onlar sana yalvarıyor, şikâyet nağmeleriyle benim için sana yalvarıyor!

4. Onlar yürekteki özlemi anlıyor, aşk acısını biliyor, şıkırtılı tınılarıyla yumuşak yürekleri etkiliyor.

5. Bırak senin de yüreğin hareketlensin, sevgili, dinle beni! Titreyerek bekliyorum, gel, beni mutlu et! Beni mutlu et!


Çeviri: Gül Sabar (Liedler ve Ozanlar)



Bob Dylan / I Containe Multitudes


Do I contradict myself? Very well, then I contradict myself, I am large, I contain multitudes"
"Çelişiyor muyum kendimle? Pekala, çelişiyorum kendimle,  (Büyüğüm ben, yığınları taşıyorum içimde) 
Walt Whitman / Song Of Myself (51)



Bob Dylan'ın Whitman'a selam durduğu,  Poe, Anne Frank, William Blake, İndiana Jones, Rolling Stones'a referanslarla bezeli son şarkısı  I Containe Multitudes:


Today, tomorrow, and yesterday, too
The flowers are dyin' like all things do
Follow me close, I'm going to Balian Bali
I'll lose my mind if you don't come with me
I fuss with my hair, and I fight blood feuds
I contain multitudes

Got a tell-tale heart, like Mr. Poe
Got skeletons in the walls of people you know
I'll drink to the truth and the things we said
I'll drink to the man that shares your bed
I paint landscapes, and I paint nudes
I contain multitudes

Red Cadillac and a black mustache
Rings on my fingers that sparkle and flash
Tell me, what's next? What shall we do?
Half my soul, baby, belongs to you
Oh, while I cannot frolic with all the young dudes
I contain multitudes

I'm just like Anne Frank, like Indiana Jones
And them British bad boys, The Rolling Stones
I go right to the edge, I go right to the end
I go right where all things lost are made good again
I sing the songs of experience like William Blake
I have no apologies to make
Everything's flowing all at the same time
I live on the boulevard of crime
I drive fast cars, and I eat fast foods
I contain multitudes

Pink petal-pushers, red blue jeans
All the pretty maids, and all the old queens
All the old queens from all my past lives
I carry four pistols and two large knives
I'm a man of contradictions, I'm a man of many moods
I contain multitudes

You greedy old wolf, I'll show you my heart
But not all of it, only the hateful part
I'll sell you down the river, I'll put a price on your head
What more can I tell you?
I sleep with life and death in the same bed
Get lost, madame, get up off my knee
Keep your mouth away from me
I'll keep the path open, the path in my mind
I'll see to it that there's no love left behind
I'll play Beethoven's sonatas, and Chopin's preludes
I contain multitudes

"They were immortal sea stones" for Piano / İlhan Usmanbaş


“O yılların Ayvalık'ı gözümün önündedir. Özellikle de deniz taşlarını hatırlıyorum. O taşların seslerini dinleyerek tek başıma yürürken ruhuma sinen bu seslerin besteciliğimin özünü oluşturduğunu söyleyebilirim.”



*
Ayvalık için bak:


Dali'den Üç Resim / İlhan Usmanbaş

Part 1: Las Tentationes de San Antonio / The Temptation of St. Antony, 1946 Youtube: Dali'den Üç Resim /00:05


“Birinci tablo […] büyük bir ufuk çizgisi, şaha kalkmış canavarlar ve yukarıdan aşağıya akıp gelen çizgiler. Hem bir direnç, hem bir güç, hem bir sükünet. Bunların müziğe aktarılması aynı yöntemle oldu: Uzayan sesler üzerinde yukarıdan aşağıya süzülen sesler.” 


Part 2: El Centauro / Centaur, 1951

“İkinci parça ‘El Centauro”, insan-at figürü. Müthiş bir güç ama resmin ortasında anahtar deliğine sıkışmış. Sadece bu. Müzik burada seslerin orta alanında inatçı biçimde sürüp giden kımıldanmaya karşılık iki üç alanda dal budak salan hareketler göstererek biçim alma olanağını buldu.”