Anatole İçin Bir Mezar





Anatole'un Mezarı'nı çevirmeyi neden istediniz?

Stephane Mallarme'nin şiirine her zaman büyük bir hayranlık duydum. Hatta kimi şiirleri benim için çok önemliydi, ama her zaman yazınsal, felsefi bakış açısından, beni saf şiir yapısına götürebilecek bir esin kaynağı olarak. Aslında, yapıtını okurken hiçbir zaman büyük duygulanımlar hissetmemiştim. Paris'te yaşadığım sırada bir gün, Claude Royet- Journoud bana, Anatole'ün Mezarı İçin başlığıyla Seuil'de çıkan bu kitabı verdi ve metinden çok etkilendiğini, benim de hoşuma gidebileceğini söyledi. Sayfaları okurken sarsıldım. Benim gözümde, Mallarme'de çok pişmiş bir şeyler vardı, burada ise çiğ, tutku dolu, şiddetli bir yoğunlukla yüklü tuhaf bir edebiyatla karşı karşıya buldum kendimi. Bu çok güçlü enerji, beni gerçekten değiştirdi. Kitabı çevirmeyi de bu nedenle istedim.

Bu kitabın çok etkileyici yanı, özellikle de Mallarme'nin hayatındaki belirli bir olay, sekiz yaşındaki oğlunun ölümü nedeniyle yazılmış olması değil mi?

Büyük bir trajedi. Bu bilincin, bu olağanüstü zihnin aniden felaketle, tam bir bunalımla yüz yüze gelişi bana özellikle ilginç göründü.  Şair elbette orada, ama kendini çırılçıplak açığa çıkaran insanın arkasında.

Yalnızlığın Keşfi'nde Mallarme'ye ayırdığınız bölümde, çevirinizi ve bu metni, oğlunuz ciddi biçimde hastalanıp acilen hastaneye götürüldüğünde "yeniden bulduğunuzu" yazıyorsunuz. Neredeyse Mallarme'ninkine benzer bir durum... 

Çevirimin ilk şekli üzerinde yıllar önce, daha oğlum doğmadan çalışmıştım ve ilginçtir ki, hayatımın o belirli anında yeniden ele alma gereksinimi duydum. Oğlumun hastalığı beni dönüştürdü mü bilmem ama, tek umudun hayatta kalmak olduğu o zor olaylardan biri olduğu kesin. İnsan güçsüz kalıyor, yapılacak hiçbir şey yok, belki dua etmek dışında...

Yazarken Mallarme'nin yaptığı bu mu?

Bence bu metinler onun zihninde, bir tür hidayetti. Bir dua, evet, oğlu yaşasın diye. Tuhaftır, oğluna dert aktardığını düşünüyordu. Babalar hep kendilerini suçlu hissederler...

Bu metinler, kendi tarzlarında, hayatla yeni bir bağ kuruyor. Bu da sizi etkiledi mi? 

Bunlar işlenmemiş yazılar. Kesinlikle sanat yapıtı değil. Birer not, birer parça, Mallarme'nin yaratabileceği türden bitmiş şiirler dışında her şey.. evet, hiç yazmadığı olası bir şiir için alınmış notlar. Onlar benim için gerçek bir vahiy oldu. Şair Mallarme'yi tanıyordum ama insan Mallarme büyük bir gizem olarak kalmıştı, biraz donuk ve uzak. Aniden bu kitabın sayfalarını açıyor ve kendini kanlı canlı bir kişinin ruhuyla karşı karşıya buluyorsun. Doğru, bu kitabı mutlaka çevirmek istiyordum. Bu bende bir saplantı olmuştu.

Anatole'ün Mezarı hiçbir kategoriye yerleştirilmediği için mi ilginç?

Kesinlikle. Bu bir şiir değil. Basit bir tanıklık da değil. Mallarme'nin yazdığı dönemde, bu notlar yalnızca taslak halinde kağıda dökülen düşüncelerdi... Yüzyıl sonra bu parçalar, günümüzde şiir hakkında edindiğimiz düşünceye benziyor. Mallarme ve bu metin sayesinde, şiir düşüncesi daha engin.

Hugo kızının ölümü hakkında yazabilirken, Mallarme bunu başaramıyor...

Ne olursa olsun yazınsal bir başarısızlık söz konusu. Onu etkileyici kılan da bu. Başarısızlıklar pek çok başarıdan daha ilginç olabilir.

Bir yakının ölümü kitap yazmayı olanaksızlaştırır mı?

Yalnızlığın Keşfi bu soruyu yanıtlamaya, bu büyük acıya değinmeye çalışıyordu: çok yakın birinin kısa süre önce ölümü. Mallarme örneğinde başka bir şey, ölüme değil, ölüm korkusuna verilen tepki söz konusuydu. Notlar alıyor, Anatole'ün baş ucunda yazıyordu. Geceler boyu onun yanındaydı. Küçük çocuk  henüz hayattayken yazıyordu. Yalnızlığın Keşfi'ni yazdığımda ise babam yeni ölmüştü.

Bu metinde geri çekilip, elinizden kayıp giden o babayı anlamaya çalışıyorsunuz... 

Mallarme, bitmek bilmeyen belirsizlikle dolu haftalar boyunca yazmış. Benim durumumsa çok farklı: katı gerçekle yüz yüzeyim ve tepki gösteriyorum.

Bu kitap size başka bir şeye geçme, başka biri olma olanağını mı verdi?

Pek sayılmaz. Bir kitabın sorunlar çözebileceği duygusuna hiç kapılmadım. Yazmak sorular sormak ve yanıtlamaya çalışmaktır.  Ancak çözümler her zaman gözden kaçar. Yazarların yazmaya devam etmelerinin nedeni de bu olabilir. Yazarlar denklemleri çözen bilim adamları değildir: asla bir yanıt vermezler, özellikle de sekiz yaşındaki oğulları öldüğünde.

(Paul Auster'in bir konuşmasından,
 Varlık Dergisi)







***
6 Ekim 1879'da Mallarme'nin tek oğlu olan Anatole, uzun bir hastalıktan sonra sekiz yaşında öldü. Çocuk-romatizması tanısı konulan hastalık yavaş yavaş bacaktan kollara geçmiş, sonunda çocuğun tüm bedenini sarmıştı. Aylar boyu doktorlar türlü ilaçlar deneyip başarısız tedaviler uygularken, Mallarme ile karısı umutsuzca Anatole'un başucunda oturmuşlardı. Çocuk, kentten kırlık yerlere, oradan yine kente taşınmıştı. 22 Ağustos'ta Mallarme arkadaşı Henry Ronjon'a şöyle yazmıştı:

"Zavallı küçük sevgilimin yaşamla ölüm arasında verdiği savaş... Ama en acı vereni de bu küçük varlığın yok olması olasılığı. Bunun benim için çok fazla olduğunu açıkça söylemeliyim; bu düşünceyle yüz yüze gelemiyorum."

 (Yalnızlığın Keşfi)





Küçük ellerinle,
Mezarın içine
Çekebilirsin beni-
Hakkın var buna-
-Ben ki
seni izliyorum,
kendimi bırakıyorum-
-Ama sen
istersen ikimiz
birlikte gidebiliriz, haydi...


bir anlaşma yapalım
bir evlilik, görkemli
-içimde kalan
yaşamı uğruna verebileyim-


*


hayır-büyük
ölümlerle ilgisi
yok -vb.
-biz yaşadığımız
sürece, o da
yaşar- içimizde

ancak biz ölünce ölür o da
-ölüler için çalan çanlar
onun için çalar


*


Yelken-
yol gösteriyor
Irmağa,
Geçip giden su gibi akan
yaşamına


*

Batan güneş
ve rüzgar
artık yok oldular
soluk alan
hiçliğin rüzgarı


*

ölüm-usulca fısıldar
-ben hiçkimse değilim-
kim olduğumu bile bilmiyorum
(çünkü ölüler/ölü olduklarını
bilmezler-, hatta öldüklerini bile
-çocuklar için
en azından
-ya da
yiğitler için- apansız gelen
ölümler


*


Ah! anlıyorsun
yaşamaya
razı olursam-seni unutur

gibi görünmeye- yalnızca
acımı beslemek içindir.
-bu görünür
unutkanlık
daha korkunçça
fışkırsın diye gözyaşlarıyla


öyle rasgele
bir anda, bu
yaşamın
ortasında, bana
göründüğü zaman


*

gerçek yas
evde
-mezarlıkta değil-

mobilyalar



*

yalnızca
yokluk bulmak
-küçük giysilerin
varlığında


*

hayır vazgeçmeyeceğim
hiçlikten

baba-ben
yalnızlığın
beni ele geçirdiğini hissediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder