Portre / Francis Bacon




Study for George Dyer


 Francis Bacon: Bir şeyden resimleme (illustration) olmayan bir görüntü yaratma olasılığından söz ederken, sanırım fazla konuştum. Çünkü, kuramsal olarak, imgenin us-dışı (irrational) imlerden oluşmasını arzulamama karşın, kafanın ve yüzün bazı bölümlerini yapmak için resimleme, kaçınılmaz olarak, işin içine giriyordu. Aksi halde, yalnızca soyut bir desen elde edilirdi. Belki de söylediklerim, gerçekleştirilmesi olanaksız kuramlarımdan biri. Göz, kulak gibi şeyleri koymak gerekiyor kuşkusuz. Ama, yine de elden geldiğince us-dışı bir biçimde. Ve bu usdışılığın tek nedeni şu: eğer başarıya ulaşırsa, salt görünüşü resimlemekten çok daha güçlü bir biçimde aktarılıyor imge. Görünüşün resmini dünyanın her yanındaki milyonlarca sanat-okulu öğrencisi de yapabilir. Ama bu dediklerimin gerçekten aşırı ve olanaksız bir kuram olduğunu kabul etmeye hazırım.

David Silvester:  Örneğin, o sevdiğin “Isabel Sokakta” tablosuna baktığımda, apaçık resimleme olan imlerle, çağrıştırıcı us-dışı imlerin başarılı bir karışımını görüyorum gerçekten. O resimde her iki amaca da hizmet eden imler var değil mi?

FB: Evet, kesinlikle öyle: ikisinin karışımı.

DS: Peki, portre kadar modele bağlı (specific) bir şeyde, bundan başkası mümkün mü?

FB: Birisi çözümü bulana dek, mümkün değil.

DS: Portre çalışırken, resmin son derece canlı ve güzel geliştiği, ama bu arada portrenin modele benzerliğini yitirmeye başladığı olur mu bazen?

FB: Çoğu kez olan budur.








Study for Isabel Rawsthorne 



DS: Bir resimleme öğesini öne çıkararak benzerliği tekrar yakalamak isteğine kapılır mısın?

FB: Hayır, giden gitmiştir. Çalışırken, sürekli resmin fotoğrafını çekmek ilginç olurdu: resim her an değiştiği için, ne yitirdiğini ve ne kazandığını görebilirdi insan.

DS: Son zamanlarda epeyce oto-portre yaptın, değil mi?

FB: Yaptım, çünkü çevremdeki kişiler sinek gibi ölüyorlar. Kendimden başka kimse kalmadı resmini yapacak. Ama şimdi çok sevinçliyim: eskiden tanıdığım çok güzel iki kişi çıkageldi. İkisi de konu olarak çok iyi. Kendi suratımdan nefret ediyorum. Kendi portrelerimi yaptımsa, başkasını bulamadığım içindi. Şimdi vazgeçebilirim bu işten.




DS: Ölen kişilerin portrelerini yapmaktan hoşlanmıyor musun?

FB: Ölenlerin portresini yapmak biraz delilik gibi geliyor. Alt tarafı, eğer yakılmamışlarsa, bedenlerinin çürüyüp gittiğini biliyorsun. Sonra, kişi bir kez öldü mü, sadece anısı kalıyor; kendisi yok! Ölünce yakılmaya karşıyım; çünkü, binlerce yıl sonra, eğer dünya hâlâ duruyorsa, kazıp çıkaracak kimsenin olmaması tatsız geliyor bana.

DS: Bir portre yaparken, modele ilişkin duygularını mı, modelin duygularını mı dile getirmeye çalışırsın? Yoksa yalnızca modelin görünüşünü mü düşünürsün?

FB: Yapılan her form’un bir anlamı vardır. Dolayısıyla, birinin resmini yaparken, yalnızca görünüşüne değil, seni nasıl etkilediğine de yaklaşmaya çalıştığını bilirsin tabii; çünkü her biçim bir anlam içerir.

DS: Duygusal bir anlam mı?

FB: Evet.

DS: Resmi yaptığın sırada o anlamın bilincinde misindir?

FB: Evet. 

DS: Yani bu anlam saldırgan olabilir, sevecen olabilir vb?

FB: Evet.

DS: Kendi portrelerine yaklaşımınla başkalarının portrelerine yaklaşımın arasında köklü bir fark var mı? 

FB: Hayır. Yalnızca şu var: Güzel insanların resmini yapmaktan hoşlanırım, çünkü kemik yapısının güzelliğini severim. Kendi suratımdansa nefret ederim. Oto-portreleri sürdürmem sadece başkasını bulamadığım için. Cocteau’nun en güzel sözlerinden biri şu: “Her gün, aynada, ölümü işinin başında izlerim.” Budur insanın kendinin yaptığı.







Study for Portrait of Lucian Freud 


DS: Artık yapmayacağını söylediğin halde hâlâ kendi portrelerini yapıp duruyorsun.

FB: Evet. Dediğim gibi, zorunluluktan. Resmini yapabileceğim kimse
yoktu etrafta.

DS; Bu portreler için fotoğraf mı kullanıyorsun, aynaya mı bakıyorsun?

FB: Aynaya da bakıyorum, fotolarımı da kullanıyorum.

DS: Eğer fotoğraf kullanıyorsan, başkalarınınkini de kullanabilirdin.

FB: Doğru. Kullanabilirdim. Ama portre yaparken ara sıra kişiyi de görmek ihtiyacını duyuyorum.

DS: Evet, anımsıyorum. Isabel'in, Lucian’ın, Henrietta’nın portrelerini fotoğraftan yaparken de sık sık geliyorlardı sana.

FB: Öyle. Ama giderek daha az insanla görüşür oldum. Yaşlandıkça öyle oluyor galiba.




Study for Henrietta Moreas


DS: Yani, onları karşına oturtup resimlerini yapmıyordun ama, örneğin, bir gece önce görüşmüşseniz, onların kafandaki anısı daha bir canlılık kazanıyordu. Dolayısıyla, fotoğraf, kişinin senin kafandaki anısından daha önemsizdir denebilir mi?

FB: Hem evet, hem hayır. Çünkü kişileri deforme ederek yapıyorum resimlerini; onları oldukları gibi resmedemem ki. Örneğin, yaptığım iki Michel Leiris portresinden görünüşte ona daha az benzeyeni daha çarpıcı bir benzerlik taşır. O portrede kafa dar ve uzundur, oysa Michel’in kafası gerçekte oldukça toparlaktır. Dolayısıyla, neyin daha sahici bir görünüm sağladığını söylemek zor.

O portreler Michel’e benzesin istiyordum: eğer benzemeyecekse, birinin portresini yapmanın ne anlamı var zaten? Ama o dar, uzun kafa, Michel’in kafasının biçimiyle hiçbir ilgisi olmamasına karşın daha çok benziyor ona. En azından ben öyle düşünüyorum. İşte, resimde açıklaması olanaksız şeylerden biri de bu. Resimlerimi gitgide daha yapaylaştırmak, daha çok çarpıtmak istiyorum.

*
David Silvester & Francis Bacon
Söyleşileri

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder