Ölme Hakkı ya da Gönüllü Ölüm - Nietzsche


Dinin yönelttiği talepler bir yana, elbette şöyle sorulabilir: güçlerinin azaldığını hisseden yaşlı bir adamın, tamamen aklı başındayken kendine bir hedef koymak yerine yavaş yavaş tükenişini ve çözülüşünü beklemesi neden daha övgüye değer olsun ki? Bu durumda intihar son derece doğal ve akla yatkın bir eylemdir: aklın bir zaferi olarak haklılıkla bir saygı uyandıracaktır: ve eski zamanlarda Yunan Felefesi'nin önde gelenleri ve en yiğit Roma vatanseverleri intihar ederek ölmeyi seçtiklerinde, uyandırmıştır da. Buna karşılık, hekimlerden endişeli tavsiyeler alarak ve en zavallı tarzda yaşayarak yaşamın asıl hedefine daha da yakınlaşma gücüne sahip olmadan, günbegün ömrünü uzatmak çok daha az saygıdeğerdir - Dinler, intihar talebine yönelik lanetlerle doludur: böylelikle yaşama aşık olanlarda, kendi kendilerine dalkavukluk ederler.

İnsanca Pek İnsanca I sf. 84



***


Onurlu bir biçimde yaşamak artık mümkün değilse, onurlu bir biçimde ölmek için gönüllü olarak seçilen ölüm, tam zamanında, neşeyle ve sevinçle, çocukların ve tanıkların ortasında gerçekleştirilen ölüm: öyle ki gerçek bir vedalaşma mümkündür henüz, veda eden henüz oradadır, ayrıca ulaşılanın ve istenenin gerçek bir değerlendirilişi, yaşamın bir özetlenişi - Tüm bunlar, dinlerin ölüm saatini dönüştürdüğü sefil ve ürpertici komedinin tam zıttını oluşturur. Dinin, ölen kişinin zayıflığını bir vicdan terbiyesi, ölme tarzını insan ve geçmiş hakkında bir değer yargılaması olarak kötüye kullandığı unutulmamalı! -

Yaşam sevgisinden ötürü, başka türlü istemeli ölümü, özgürce, bilinçli, rastlantıya yer bırakmadan, bir baskın gibi ani değil...

Putların Batışı sf. 87



***


Hangisi daha akılcıdır, kendisinden beklenen iş tamamlandığında makineyi durdurmak mı, - yoksa onu çalıştırmak mı, kendiliğinden duruncaya kadar, yani bozuluncaya kadar. Sonuncusu, işletme sermayesinin israfı, makineyi kullananların gücünün ve dikkatinin istismarı değil midir? Başka bir yerde işe yarayabilecek bir şey, burada çöpe atılmış olmayacak mıdır? Makinelerin bir çoğu böyle yararsız bir biçimde işletilip kullanıldıkça, onlara karşı da bir tür hor görme yaygınlaşmayacak mıdır?

Gönülsüz(doğal) ve gönüllü(akıllı) ölümden söz ediyorum.

Doğal ölüm her türlü akıldan bağımsız, aslında akılcı olmayan ölümdür: kabuğun değersiz maddesi belirler çekirdeğin ne kadar yaşayacağını ya da yaşamayacağını; yani bu ölümde bir ayağı çukurda, genellikle hasta ve ahmak gardiyandır karar veren, seçkin tutsağın ne zaman öleceğine. Doğal ölüm, doğanın intiharıdır, yani akıllı varlığın, akıllı olmayan ve kendisine bağlanmış varlık tarafından yok edilmesidir. Ancak dinsel bir ışık altında durum tam tersi gibi görünebilir; çünkü, hakçası, yüce akıl (tanrı) verir, alçak akılın itaat etmesi gereken emri. Dinsel düşünüş tarzı dışında, doğal ölüm yüceltilmeye değmez. - Ölümün bilgelikle düzenlenmesi ve uygulanması, geleceğin şimdi tamamen akıl almaz ve ahlak dışı gibi gelen ahlakına aittir, onun tan kızıllığına bakabilmek, tanımlanamaz bir mutluluk olmalıdır.


Gezgin ve Gölgesi sf. 107





*

Çokları pek geç ölür ve kimileri de pek erken. " Tam zamanında öl!" diyen öğreti, kulağa henüz tuhaf geliyor.

Tam zamanında öl: bunu öğretiyor Zerdüşt.

Elbette, hiç tam zamanında yaşamayan, nasıl tam zamanında ölsün ki? Keşke hiç doğmamış olsalardı! - Bunu öğütlerim Lüzumsuzlara.

Ama lüzumsuzlar da ciddiye alır ölümlerini, çünkü en kof fındık bile
 kırılmak ister yine de.
  
Ciddiye alıyor herkes ölümü: ama henüz bir şenlik değil ölüm. Henüz öğrenmedi insanlar, en güzel törenlerin nasıl kutlandığını.
Tamamlayan ölümü gösteriyorum size, yaşayanlar için bir mahmuz ve bir adak olan ölümü.

Kendi ölümünü ölür, yaşamını tamamlayan kişi, zafer kazanırcasına, umut edenler ve adak adayanlarla çevrili olarak.

Böyle ölmeyi öğrenmeli; ve böyle ölen birinin, yaşayanların yeminini kutsamadığı hiçbir şenlik olmamalı!

Böyle ölmek, en iyisidir; hemen ardındansa savaşta ölmek ve 
büyük bir ruhu harcamak gelir.

Oysa sizin bir hırsız gibi sırıtarak yaklaşan, - ama efendi olarak gelen - ölümünüz, savaşçıdan da nefret eder, zafer kazanan kişiden de.

Kendi ölümümü övüyorum size, kendi rızamla ölümü, ben istediğim için bana gelen ölümü.

Peki ne zaman isteyeceğim ölümü? -Bir hedefi ve bir mirası olan, hedefi ve mirası olan için uygun zamanda ister ölümünü.

Ve hedefine ve mirasına duyduğu saygıdan ötürü, kuru çelenkler 
asmaz artık yaşamın kutsallığına.

Sahiden, ip eğirenlere benzemek istemem: ipliklerini uzağa atarlar ve bu sırada kendileri hep geriye giderler.

Kimileri de kendi hakikatleri ve zaferleri için bile fazla yaşlanırlar; dişleri dökülmüş bir ağzın hakkı yoktur artık her türlü hakikate.
  
Ve zafer kazanmak isteyen herkes, şerefe zamanında veda etmeli ve çalışmalı zor zanaatını, tam zamanında - gitmenin.

Tadına doyulmadığı dönemde bir son vermeli kişi, kendini yedirmeye: uzun süre sevilmek isteyenler bunu iyi bilirler.

Ekşi elmalar da vardır elbette, sonbaharın son gününü dek beklemektir onların kaderi: bu sırada olgunlaşırlar ve sararıp buruşurlar.

Kiminin yüreği yaşlanır ilk önce, kiminin de tini. Ve kimileri gençliklerinde ihtiyardır: ama uzu sürer geç gelen gençlik.

Kimileri için de boşa gitmiştir yaşamları: zehirli kurtlar kemirir yüreklerini. Öyleyse ölümlerini bir o kadar başarılı kılmaya baksınlar.

Kimileri hiçbir zaman tatlı olmaz, daha yaz ortasında çürür gider. 
Korkaklıktır onları dallarında tutan.

Çoğunluğu yaşar gider ve çok uzun süre asılı kalır dalında. Bir fırtına gelse de tüm bu çürük ve kurtluları ağaçlardan silkelese.

Tez zamanda ölmeyi vaad edenler gelse! Gerçek fırtınalar ve yaşam ağacını silkeleyenlerdir onlar benim gözümde! Oysa ben sadece yavaş yavaş ölmenin ve "yeryüzüne ait" olan her şeye karşı sabretmenin vaaz edildiğini duyuyorum.

Ah, yeryüzüne karşı sabırlı olmayı mı vaaz ediyorsunuz? Yeryüzüne ait olandır, size fazlasıyla sabreden, kara çalıcılar sizi!

Sahiden, pek erken öldü, yavaş yavaş ölmeyi vaaz edenlerin saygı duyduğu o İbrani: ve o zamandan beri bir felaket oldu çoğunluğa, onun erken ölümü.

Oysa sadece bir İbraninin gözyaşlarını ve hüznünü biliyordu o, iyilerin ve adillerin nefretini biliyordu o - İbrani İsa: ansızın ölüm özlemine kapıldı.

Çölde kalsaydı da iyilerden ve adillerden uzak dursaydı ya! Belki de öğrenirdi yaşamayı ve yeryüzünü sevmeyi - ve gülmeyi de!

İnanın bana, kardeşlerim! Çok erken öldü o; benim yaşıma gelseydi, kendisi yalanlardı kendi öğretisini! Yeterince asildi, yalanlamak için.

Ne ki, olgunlaşmamıştı henüz! Delikanlı olgunlaşmadan sever ve olgunlaşmadan nefret eder insanlardan ve yeryüzünden. Bağlı ve ağırdır henüz onun duygusu ve tininin kanatları.

Oysa erkekte delikanlınınkinden daha fazla çocuk ve daha az efkar vardır: daha iyi anlar ölümü ve yaşamı.

Ölmeye özgür ve ölümde özgür, Evet için zaman kalmadıysa eğer, kutlu bir Hayır diyen: İşte böyle anlar o ölümü ve yaşamı.

Ölümünüz insanı ve yeryüzünü karalamak olmasın, dostlarım; 
 bunu istiyorum, ruhunuzun balından.

Ölümünüzde ruhunuz ve erdeminiz ışıldasın hala, tıpkı yeryüzünü saran bir akşam kızıllığı gibi; aksi halde, ölümünüz size yaramamış demektir.

Bu yüzden ben de ölmek istiyorum, siz dostlarım benim sayemde yeryüzünü daha çok sevesiniz diye; ve toprak olacağım yeniden, beni doğuranın bağrında huzur bulmak için.

Sahiden bir hedefi vardı Zerdüşt'ün, fırlattı topunu: şimdi siz dostlar, mirasçısı olun hedefimin, size atıyorum altın topu.

Her şeyden çok istediğim, sizi altın topu atarken görmektir, dostlarım! Ve bu yüzden biraz daha oyalanıyorum yeryüzünde: Bağışlayın beni!

Böyle Söyledi Zerdüşt
(Kendi Rızasıyla Ölmek Üzerine)

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder