Gölge ve Işık


Yunanistan'da geçirdiğim dört yıl, muhtemelen hayatımın en güneşli dört yılıydı. Gölgeyle karışık yıllar. Bu durumda gölge, diyebiliriz ki, buhar banyolarının gölgesiydi, asker sinemalarının gölgesi, son derece belirgin, göze çarpan askerlerdi gerçekten de. Yunanistan'ı erotik elektiriğin en yoğun olduğu Arap dünyasının ülkeleriyle birlikte- nadir ülkelerden biri olduğu için de çok sevdim, ve belki de bu yüzden o kadar uzun süre kaldım. Her halükarda, artık hapishaneye gitmek istemiyordum. 

On beş yaşında, on dört, on beş yaşlarında bir hastalığa yakalandım, belki hayli ağır bir hastalık, ağır değil, her halükarda bir çocuk hastalığı, ve Kimsesizler Yurdu'nda her gün, Kimsesizler Yurdu'nun hastanesinde, her gün, bir hemşire bana bir şekerleme getiriyor ve şöyle diyordu:  "Bunu, sana yan odadaki küçük hasta gönderdi." Bir süre sonra, on beş gün sonra daha iyiydim. Bana şekerleme gönderen o çocuğu görmek ve de teşekkür etmek istedim, ve on altı, on yedi yaşlarında bir delikanlı gördüm, o kadar güzeldi ki daha önce benim için var olan şeylerin artık hiçbir önemi kalmamıştı. Tanrı, Bakire Meryem, hiç kimse yoktu artık, o Tanrı'ydı. Ve bir çocuk olan o delikanlının adı neydi biliyor musunuz? Adı Divers'ti. Ötekinin adının Personne olması gibi yani. Ve bu Divers'in, hala yaşıyorsa yetmiş dört yetmiş beş yaşında olması gereken bu Divers'in, hepsi de o günden on yıl öncesine kadar benim sevgililerim olmuş yığınla sureti çıkarıldı. Ama soluk suretler değil, aksine bazen aslında daha güzel suretler.

İşte Tanrı'yı en iyi Yunanistan'da tanıdım. Yunanistan'da, ve size söylediğim gibi , Arap ülkelerinde.  

GENET



*
(Saint) Genet, tanca'da küçük bir ispanyol mezarlığında şimdi,
denize bakan bir yalıyarın tepesinde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder