Balthus




1934'de açtığı ilk sergide yer alan resimlerden ikisi, Sokak ve Gitar Dersi, Balthus'ün hem anahtar temalarını, hem de renk/oylum/çerçeveleme üçgenine yönelik bağlayıcı seçimlerini ortaya koyar. Öyle ki, Sokak'tan yaklaşık yirmi yıl sonra tamamladığı Saint Andre Çarşısındaki Pasaj adlı resmin özellikle tema bütünlüğü açısından bir çeşitlemesi gibidir. Her iki tablo da, bir anlamda "canlı doğa" sayılabilecek bir gündelik hayat kesitini verir: Mahalle arasında, iki dar sokağın kesiştiği köşede evcil bir sahneyle karşı karşıya geliriz. Ama bu sahnenin hemen altında yoğun bir sapkınlık duygusu okunur: Kucaktaki çocuğun yüzünde trajik bir yaşlılık ifadesi, karşı kaldırıma geçerken genç adamın "müdahale"sine uğrayan genç kızda "şaşkın bir zevk" kayıtlıdır; ikinci resim de genel atmosferiyle aynı tedirgin edici izlenimi uyandırır.




Gitar Dersi ise, bir dizi resim ile Balthus'ün son dönem ürünlerine dek uzanacak bir halkanın çıkış noktasını oluşturur: Gitar yerdedir, küçük kız ise öğretmenin kucağında tıpkı yan yatırılmış bir viyola telleri gibi okşanarak doyuma getirilmektedir. Bu resmin topladığı olumsuz yankılar Balthus'ü etkilemiş olabilir: Gitar Dersi'nin uzantısında yer alan diğer örneklerde cinsel motif bir adım geri çekilir. Buysa, garip bir biçimde, sapkınlık dozunu arttırmasını sağlar. 1938'de bir resim, Therese Düş Görürken, küçük kızın sıyrılmış eteği ve ressamın ışık dağılımı ile tuvalin bir bakıma merkezine çektiği iç çamaşırıyla daha derin bir efekte çağrıda bulunur: Hele yüzeye giydirdiği hafif kızarık ifade, alabildiğine delici bir duygu uyandırır. Camus'nun Balthus'ün belki de tüm resimlerine uygulanabilecek güzelim yargısı bu tuhaf, bilinmedik etkiyi en iyi biçimde açıklar: Bir bıçak vardır bu  resimlerde, ama kan yoktur.




Aynı dizinin yakın tarihteki örneklerinden biri, Katia Okurken (1968-76) cinsel motif örtüldükçe uyarının arttığını kanıtlar: İşte hiçbir "iz" yoktur neredeyse, ama özde bir yerde, renkle hareketin buluştuğu o şaşırtıcı doyum noktasında "dürtü"lerimiz en uç noktaya doğru kışkırtılmaktadır. Bu açıdan bakılırsa Fellini'nin "Balthus'ün resmi birbirine eklenen fırça darbeleriyle değil, onların üstüste birikmeleriyle oluşur" yollu yargısına katılmamak elde değildir: Nedir çünkü, ressamı sekiz yılı aşkın bir süre boyunca aynı tablo üzerinde tutan? Balthus'ün resmini modern sanatın içinde neredeyse özel, ayrıcalıklı kılan yanlardan biri de, onun "klasik" bakışa verdiği önemden kaynaklanır. Avrupa ressamının kübist, gerçeküstücü, dışavurumcu akımların objektifinden bakan gözü, bir anlamda "ortak bir dil" oluşturduğu sırada Balthus, bir başına, yana çekilir: Bu ortak dilden bütünüyle soyutlanmadan, klasik resim geleneğinin zorlu araçlarını kullanmayı seçer. Yalnızca"figüratif" resme yatırım yapması değildir Balthus'ü farklı kılan: Bir yandan da Avrupa resminin XVI. yüzyıldan sonra yaşadığı renk, çerçeve ve hareket kaygılarını paylaşmaya yönelir. Katia Okurken'in renk dokusunu, onu hareketsizliği içinde alabildiğine kıpırtılı kılan çerçevelemeyi, yüze ve bacaklara giydirilen "bildiri peçesi"ni, sekiz yıl boyunca "üstüste biriktirdiği" fırça darbeleri, kısacası klasiğin yaşadığı birkaç yüz yılık serüvenden süzdüğü görü belirler.




Balthus, yakın dostu Giacometti'nin ölümünün ardından, onun sanatçı yönüne eğilen 10 satırlık bir metin için üç ay çalıştığını söylemiştir. Son resimlerinden birine, söz gelimi Ressam ve Modeli'ne bakalım: Ölçü, tartı ve uyum, sabır ve titizlik, klasik ve modern olmanın eritildiği o ortak pota, herşey ama herşey, sanki özdeki güçlü bir karmaşayı, insan olmak koşulunu bile zorlayan bir dizi aykırılığı dengelemek iin onda buluşmuş gibidir. Kimbilir, bir anakronik tasarımda günümüzün yetkin anlatımını bulan Octavio Paz, Yves Bonnefoy, Pierre Jean Jouve gibi şairleri; onda "çağımızın en büyük ressamı"nı gören Picasso'yu haklı çıkarmak için, belki de bu kılpayı dengeye ulaşmış olmak yeterlidir.

1984 / E.B.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder