" Ne güzel bir gün. Burada yanan ışık ve hafif hafif esen rüzgar en ağır düşüncelere kanat takıyor. Eski dostum Jacob Burckhardt bu şehirden geçmişti ve Traviata'nın suretini gördüğünü söylemişti. Bıyıklarım benim temiz hava filtrem ve bu şehrin kaldırımları ayaklarım için bir cennet. Yalnızca, yürürken düşündüklerimiz kayda değer düşüncelerdir. Tam da ihtiyacım olan şehir işte. Ah, Torino! Tebrikler, sevgili dostum. Bana gönülden nasihat verdin. Bu şehir benim için yapılmış. İşte, apaçık görüldüğü üzere ilk kez geldiğim zamanki gibi, hiç değişmemiş. Özellikle de ilk günlerimdeki kötü durumumu düşünecek olursak. Önceden hava berbat bir şekilde yağmurlu, soğuk ve değişkendi. Benim için çok bunaltıcıydı. Ne değerli bir şehir. Düzenli. O büyük şehirlere benzemiyor. Korktuğum gibi değil, modernite yok burada. Aksine, şurada bir 17. yy rezidansı var, her şeyin estetik olduğu zamanlardan, saray gibi, soylu. Her bir taş aristokratik sükunetin izini taşıyor. Şehir çevresinde yoksulluk yok. Renklerin bütününde belirgin bir estetik var. Tüm şehir sarı ya da toprak kırmızısı. Ayaklarım için de, gözlerim için olduğu kadar iyi. Ne güvenlikli, ne güzel

Torino'ya geldiğimden beri, çalışmadan geçirdiğim tek bir gün olmadı. Engadine'kinden kesinlikle daha iyiyim. Torino, benim var olan durumumda beslenme ihtiyaçlarıma tam olarak uyan bir yer.
Bir de çok zarif bir güzlük palto aldım. Günden güne, tarif edilemez bir aydınlıkla doluyor burası.
Başka hiçbir yerde böyle bir güz görmedim. Üzümler ve öteki meyveler daha iyi. Bunu sözcüklerle anlatamam. 300.000 nüfusuna rağmen sakin bir şehir. Dün, inanır mısın, Bizet'in başyapıtını 20 kez duydum. Zarif bir özveriyle sonuna kadar dinledim. Bırakıp gidemedim de. Sabrımın bu yenilgisi beni korkutuyor. Ne sağlam iş ama. Biz kendimiz baş yapıtlara dönüştük. Gerçekten, ne zaman Carmen'i duysam olduğumdan daha fazla bir filozof olduğum izlenimine kapılıyorum. Çok anlayışlı, çok mutlu, sakin bir Hintli gibi. 5 saat oturdum. Kutsallığın ilk aşaması. Bu müzik benim için mükemmel. Hafif, ustaca, zarif. Öyle samimi ki hiç bunaltmıyor. Işığım gayet iyi. Tüm bunlar narin ayakların ilahi adımları: benim estetiğimin ilk cümlesi. Her ne kadar popüler olsa da bu müzik şeytanca, rafine ve güzel. Müzikteki çürümenin tam tersi, sonsuz melodi.
Anneme, Bay Brandes'e benim en iyi resmimi vermesini söyledim. Bay Brandes, Kopenhag Üniversitesi'nden, benim yazılarımla ilgili sunumlar yapıyor. Aslında, benim sormak istediğim,
sevgili Bay Georg Brandes, bilinçsiz bir topluluk karşısında benim çalışmalarımdan bahsetmeye nasıl cesaret ettiniz? Yarından sonrası benimdir. Bazı insanlar öldükten sonra doğar. Mole Antonelliana, Ecce Homo'nun vaftiz babasıyım. Bu yüce fikir bana H. Heine tarafından verilmişti.

Lanet anti-Semitistler, lanet Schmeitzer. Şimdi size geri dönüyorum, Bay Fritsch, bana gönderdiğiniz Correspondence gazetesinin üç sayısı hakkında bu tuhaf hareketinizin temelindeki kötü niyetleri görmeme sebep olan, izin veren güveniniz için size teşekkür ediyorum. Şu andan itibaren bana bu tür yayınlar göndermemenizi rica ediyorum. Artık tahammül edemeyeceğimden korkuyorum. Sürekli çarpıtmalar, kavramları belirsiz kullanmalar... Cermen, Semitik, Aryan, Hıristiyan, Alman... tüm bunlar beni rahatsız ediyor, beni ironik hoşgörüden uzaklaştırıyor şu an olduğu gibi. Erdemli hevesleri ve bugünün Almanlarının ikiyüzlülüğünü düşündüm. Son olarak, Bay Fritsch, Zerdüşt ismini anti-Semitiklerin ağzından duymak... sizce bana neler hissettirir? Bay Fritsch, midemi bulandırıyorsunuz. Sizin ağzınızdan Zerdüşt ismini duymak beni tiksindiriyor. Bütün ırkların birbirine karıştığı büyük bir kültürün kökeni. İyi Avrupalı, yani, fazla Avrupalı, beni ilgilendiren bu. Hintliler, kızılderililer, Delawareliler ve Mohikanlar...paryalar, sanatçılar, Alman Yahudileri... bu 'aşağıdan' gelenler... bizim nefretimizin kurtarıcıları olacaklar, bizim ulusal nefretimizin.
Bengi dönüş düşüncesi birinin ulaşabileceği en yüksek olumlama formu... Bunu Silvaplana gölünün yakınlarındaki ormanda yürürken düşünmüştüm ve piramite benzeyen bir taşın yanında durdum. Surlei'ye yakın bir mesafede. Ve bu düşünce geldi aklıma. Önemsiz bir konuşmacıydım, ortalama kuvvetlerim vardı. Birdenbire, tarifsiz bir kesinlik ve incelik ile bir şey benim için daha açık oldu. Duymak, bu beni harekete geçirdi ve beni derinden etkiledi. Duydum, istemeden. Aldım ve bu hediyeyi kimin verdiğini sormadım. Kafamda aniden bir düşünce oluşuverdi, hiç tereddütsüz.
Bir büyü... büyük bir gerginlik göz yaşlarıyla boşanıverdi. İstemsizce, adımlarım hızlanarak,

Çok şey yaklaştı ve kendilerini birer sembol olarak gösterdiler. Sözlerimle karşılaşmaya hepsi şefkatle geldi ve beni gururlandırdılar, çünkü sırtıma binip beni sürmek istediler. İşte böyle...

Ah, ah! Yaşam dedikleri bu muydu?
Peki öyleyse! Bir daha!
Ben filozofu korkunç bir patlayıcı olarak anlıyorum...her şeyi tehlikede bırakan bir patlayıcı.
Ben, örneğin, bir dev ya da ahlak canavarı değilim. Hatta bunların tam tersi bir doğam var.
Bugünün insanlarının 'erdemli' diyip saygı duyduklarının tam aksi yani! Aramızda kalsın, bence tam da bunlar gururumun kaynağı. Ben filozof Dionysos'un çömeziyim. Bir satir olmayı bir aziz olmaya tercih ederim. Eğer Hıristiyanlığa karşı bir savaş başlattıysam bunu yapabildim çünkü zıtlıktan ve engellerden yılmadım. En ciddi Hıristiyanlar her zaman bana iyi niyet gösterirler. Kendim, Hıristiyanlığın zorunlu bir düşmanı olarak, bizzat bireylere, Hıristiyan oldukları için garez taşımaktan uzağım. Bin yıllık kısmet. İsa dünyayı inkar etmedi, ondan nefret de etmedi onu daha iyi ve ileri bir dünyaya giriş yaptı. Sadece göz ardı etti, inkar ya da onaylama olmadan. Onun öğretileri ve havarilerinin elleriyle 'yaşama hayır' düsturu dünyaya enjekte edildi. Budizm, Hıristiyanlıktan yüz kat daha gerçekçidir. Onda, kendi içinde, problemlerin nasıl objektif ve soğukkanlı bir yöntemle formüle edileceğinin bilgisi vardı. Onda felsefi düşünüşün asırlara dayanan görünüşü var. O günaha karşı savaşmaz, acı çekmeye karşı savaşır. O çoktan ahlaksal aldatmacaları bırakmıştı. Onun yerine kendisini koyar, benim dilimde söylemek gerekirse, iyinin ve kötünün ötesinde.
Her şeyin olgunlaştığı bu mükemmel günde ve yalnızca asma yaldızlar değil, bir güneş ışığı düştü yaşamıma. Geriye baktım, ileri baktım.Daha önce hiç bu kadar bol ve iyi şeyi bir arada görmemiştim. Boşa geçmemiş kırk dört yılı bugün geride bıraktım. Bunu yapabilirdim, çünkü,
İçinde kurtarılmış bir yaşam vardı, ölümsüz bir yaşam. "Deccal", "Ditramboslar", "Putların Alacakaranlığı", çekiçle felsefe yapmak için provalardı. Tüm bunlar birer hediyeydi ve, aslında, bunlar yapacağımın son çeyreğiydi. (son çeyrek: dolunayın 7. günü) Nasıl tüm hayatıma minnettar olmam? Ve bu sebeple kendime kendi hikayemi anlatıyorum.
Sağlığım gayet yerinde. İki aydır Torino'dayım ve yalnızca 4 kere hastalandım. Bu güzel şehirde 12 tiyaro var... bir filarmonik akademi, bir müzik okulu...tüm aletleri çalan öğretmenler bolluğu var. Sonuç: Torino neredeyse bir müzik merkezi. Ayrıca büyük, üç dilli kitapçılar var. Alplerin
manzarası. Sonbahar, müthiş bir mevsim. Torino'da bir filozof buldum, Pasquale D'Ercole Hoca...
Sağlığım gayet yerinde. İki aydır Torino'dayım ve yalnızca 4 kere hastalandım. Bu güzel şehirde 12 tiyaro var... bir filarmonik akademi, bir müzik okulu...tüm aletleri çalan öğretmenler bolluğu var. Sonuç: Torino neredeyse bir müzik merkezi. Ayrıca büyük, üç dilli kitapçılar var. Alplerin
manzarası. Sonbahar, müthiş bir mevsim. Torino'da bir filozof buldum, Pasquale D'Ercole Hoca...

belki de tekilliği, bir alınyazısı. Bunu bir bilmece şeklinde söyleyebilirdim: tıpkı babam gibi, ben bir ölüyüm, tıpkı annem gibi de hala yaşıyorum ve olgunlaşıyorum. Sanattaki gelişme iki içgüdüye bağlıdır: Apollonca ve Dionysosça içgüdüler. Bu adları Yunan tanrılarının dünyasından aldım.

Bir kitap okudum. "Dini Yasa Koyucular: Manu, Musa ve Muhammed", ilk defa Manu yasasının arasında kaldım. Veda'lar hakkında rahipçe bir yasa, Kötümser bir yasa değildi, ama yine de rahipçeydi. Tüm ahlak yasalarımız onun bir karikatürüdür. Mısır kültürü ve Platon, bir Brahman tarafından eğitilmiş gibi. Ayrıca Çin'de Konfüçyus ve Lao-Tse... bu yasadan ilham almıştır.
Yahudiler basit simsarlardır, hiçbir şey icat etmediler. Sanat, ne olursa olsun sanat. Sanat yaşamı mümkün kılar. Yaşamın büyük ayartıcısı, büyük uyarıcısı. Sanat, yaşamı inkara karşı... tek ve en üstün direnci oluşturur. İstenilmiş acının bir giriş kapısı, dönüştürülmüş ve yüceleştirilmiş haliyle.
Acının müthiş zerafetin bir parçası olduğu bir yer. Kim benim gözlerimi gençleştirdi? Tiksintim mi kanat taktı bana, geleceği görme yeteneğini de o mu verdi? Gerçekten, hazzın doruğuna yükselmek için kanatlanmam gerekti. Buldum onu, kardeşlerim. İşte, burada benim için kaynıyor haz pınarı.
Çok coşkun akıyorsun gibi geldi bana, oh, haz pınarı. Felsefe, bugünlerde anladığım ve yaşadığım gibi varoluşun en iğrenç taraflarınının gönüllü arayışıdır da. Fazlasıyla maceralı uzun deneyimlerden sonra buzlu ve çölle kaplı yerlerde, başka türlü nasıl yüzleşeceğimi öğrendim... Bugüne kadar şöyle felsefe yapıldı: Felsefenin gizli tarihi psikolojinin büyük isimleriyle benim için açığa kavuştu. Gerçeğin ne kadarına katlanılabilir, bir ruh gerçeğin ne kadarını göze alabilir? Benim için asıl değer ölçüsü bu oldu artık. Deneysel bir felsefe, tıpkı yaşadığım gibi radikal nihilizmin imkanlarını bile telaşlandırır. Ama hayır demeyi, istemsizliği, olumsuzluğu yok eder demek istemiyorum. Bunun yerine, o öteki tarafa geçmek ister. Dionysosça Evet diyene kadar... hiçbir bedel, iltimas, seçme şansı beklemeden. Filozofun ulaşabileceği yükseklik varoluştan önce Dionysosça'dır.
Bunun için formülüm kader sevgisidir.

Acının müthiş zerafetin bir parçası olduğu bir yer. Kim benim gözlerimi gençleştirdi? Tiksintim mi kanat taktı bana, geleceği görme yeteneğini de o mu verdi? Gerçekten, hazzın doruğuna yükselmek için kanatlanmam gerekti. Buldum onu, kardeşlerim. İşte, burada benim için kaynıyor haz pınarı.

Bunun için formülüm kader sevgisidir.

DELİRİŞ
Anne,
yüreğindeki, ben, senin eski yaratığın artık sıradışı ve ünlü bir hayvan. Almanya'da öyle değil, çünkü Almanlar çok aptal ve kaba insanlar, benim ruhumun yüksekliğini anlamıyorlar
ve sürekli gaf yapıyorlar. Sadece bana değil, diğerlerine de öyleler. Hayranlarım arasında çeşitli insanlar var. Sadece asil ve etkili insanlar, Paris'ten, Stockholm'den... Viyana'dan New York'tan. Aah ah, 'ilk düzen' şahsiyetlerinin bana bağlılıklarını hangi kelimelerle dile getirdiklerini bir bilseydin! Şu en göz alıcı bayanlardan Prenses Ténicheff de dahil. Hayranlarım arasında, birkaç deha da var. Benim ismim gibi insanlar arasında söylenen ve bu kadar itibar gören bir isim daha yok. Görüyorsun ya, bu bir başyapıttır: bir isim olmadan, bir sosyal sınıf olmadan, zenginlik olmadan hürmet edilmesi... Burada herkes küçük bir prensmişim gibi davranıyor bana. Bana en iyi üzümleri seçmek için soluksuz çabalayan satıcı kadın bile.
Savaş açıyorum. İnsan insana değil.Tüm bu saçma tesadüflere karşı bir savaş: ulus, sınıf, ırk, meslek, eğitim ve kültür. Ruhun silahlarıyla ruhun topraklarında bir savaş.
Bayan Cosima Wagner
Aryan prensesi, sevgilime. Ben talihsiz bir adamım. Ama uzun zamandır insanlar arasında yaşadım ve biliyorum ki bu insanlar en alçaktan en yükseğe her şeyi yaşayabilir. Ben Hindistan'da Buda, Yunanistan'da Dionysos'um. AIexander ve Caesar benim enkarnasyonlarımdır tıpkı Lord Bacon ve
Shakespeare'in şair olduğu gibi. En son ben Voltaire ve Napoleon'dum. Ayrıca belki Richard Wagner de. Ama bu sefer Galip Dionyos olarak geldiğimde... dünya bir şenlik yeri olacak. Pek uzun vaktin olmayacak. Gökyüzü burada olduğum için mutlu. Çarmıha gerildim.
Sevgili Bay Öğretmen, eski dostum, Jacob Burckhardt...
içtenlikle söylüyorum, Basel'de hoca olmayı tanrı olmaya tercih ederdim ama bencilliğimi daha ileri götürmeye cüret etmedim orayı bırakarak, böylece, dünya yaratıldı. Anlıyor musun, kurbanlar gerekiyor. Ancak küçük bir öğrenci odası ayrıldı bana... tam Carignano sarayının önünde, doğduğum yerde Victorio Emanuele, ayrıca çalışma masamdan Subalpina Galerisi'ndeki müthiş müziği duyabiliyorum. Servise 25 frank veriyorum, kendi çayımı hazırlıyorum ve faturaları kendim hesaplıyorum. Bu yıpranmış ayakkabılarla cebelleşiyorum ve eski dünyanın cennetleri için her an teşekkür ediyorum. Prado meselesini çok ciddiye alma. Ben Prado'yum, hatta Prado'nun babasıyım da. Lesseps olduğumu söyleme cüretinde de bulunuyorum. Sevdiğim şu Parisli dürüst suçluları sana vermek istiyorum. Ben Chambridge'yim, o da dürüst bir suçluydu.. Hoş olmayan ve beni zorlayan tevazu şöyle; içtenlikle söylüyorum, tarihteki tüm isimler benim. Bu sonbahar iki kez cenazemde kendimi üzerimde az bir şey giyinik olarak gördüm. Önce Kont Robilant gibi. Hayır, hayır, bu benim oğlumdu ben Carlo Alberto'yken.
Ama Antonelli kendimdim. Biz sanatçılar iflah olmayız. Bugün bir operet duydum. Her yere bir öğrenci gibi giyinerek mi gittim? Oraya buraya. Birinin sırtına dokundum ve dedim ki:
''Mutlu musun?.. Ben tanrıyım ve bu karikatürü ben yarattım.'' Yarın oğlum Umberto sevgili Marguerita ile geliyor... buraya, hoş, teklifsizce alacağım.
Bayan Cosima için dinlenme vakti... Aryan...
Geçen sene Alman doktorlar tarafından çok acılı bir şekilde çarmıha gerilmiştim. Yıkılmış bir Wilhelm, Bismarck ve tüm anti-Semitikler.
İçten sevgilerimle,
Nietzsche'niz.
Anne,
yüreğindeki, ben, senin eski yaratığın artık sıradışı ve ünlü bir hayvan. Almanya'da öyle değil, çünkü Almanlar çok aptal ve kaba insanlar, benim ruhumun yüksekliğini anlamıyorlar
ve sürekli gaf yapıyorlar. Sadece bana değil, diğerlerine de öyleler. Hayranlarım arasında çeşitli insanlar var. Sadece asil ve etkili insanlar, Paris'ten, Stockholm'den... Viyana'dan New York'tan. Aah ah, 'ilk düzen' şahsiyetlerinin bana bağlılıklarını hangi kelimelerle dile getirdiklerini bir bilseydin! Şu en göz alıcı bayanlardan Prenses Ténicheff de dahil. Hayranlarım arasında, birkaç deha da var. Benim ismim gibi insanlar arasında söylenen ve bu kadar itibar gören bir isim daha yok. Görüyorsun ya, bu bir başyapıttır: bir isim olmadan, bir sosyal sınıf olmadan, zenginlik olmadan hürmet edilmesi... Burada herkes küçük bir prensmişim gibi davranıyor bana. Bana en iyi üzümleri seçmek için soluksuz çabalayan satıcı kadın bile.
Savaş açıyorum. İnsan insana değil.Tüm bu saçma tesadüflere karşı bir savaş: ulus, sınıf, ırk, meslek, eğitim ve kültür. Ruhun silahlarıyla ruhun topraklarında bir savaş.
Bayan Cosima Wagner
Aryan prensesi, sevgilime. Ben talihsiz bir adamım. Ama uzun zamandır insanlar arasında yaşadım ve biliyorum ki bu insanlar en alçaktan en yükseğe her şeyi yaşayabilir. Ben Hindistan'da Buda, Yunanistan'da Dionysos'um. AIexander ve Caesar benim enkarnasyonlarımdır tıpkı Lord Bacon ve
Shakespeare'in şair olduğu gibi. En son ben Voltaire ve Napoleon'dum. Ayrıca belki Richard Wagner de. Ama bu sefer Galip Dionyos olarak geldiğimde... dünya bir şenlik yeri olacak. Pek uzun vaktin olmayacak. Gökyüzü burada olduğum için mutlu. Çarmıha gerildim.
Sevgili Bay Öğretmen, eski dostum, Jacob Burckhardt...
içtenlikle söylüyorum, Basel'de hoca olmayı tanrı olmaya tercih ederdim ama bencilliğimi daha ileri götürmeye cüret etmedim orayı bırakarak, böylece, dünya yaratıldı. Anlıyor musun, kurbanlar gerekiyor. Ancak küçük bir öğrenci odası ayrıldı bana... tam Carignano sarayının önünde, doğduğum yerde Victorio Emanuele, ayrıca çalışma masamdan Subalpina Galerisi'ndeki müthiş müziği duyabiliyorum. Servise 25 frank veriyorum, kendi çayımı hazırlıyorum ve faturaları kendim hesaplıyorum. Bu yıpranmış ayakkabılarla cebelleşiyorum ve eski dünyanın cennetleri için her an teşekkür ediyorum. Prado meselesini çok ciddiye alma. Ben Prado'yum, hatta Prado'nun babasıyım da. Lesseps olduğumu söyleme cüretinde de bulunuyorum. Sevdiğim şu Parisli dürüst suçluları sana vermek istiyorum. Ben Chambridge'yim, o da dürüst bir suçluydu.. Hoş olmayan ve beni zorlayan tevazu şöyle; içtenlikle söylüyorum, tarihteki tüm isimler benim. Bu sonbahar iki kez cenazemde kendimi üzerimde az bir şey giyinik olarak gördüm. Önce Kont Robilant gibi. Hayır, hayır, bu benim oğlumdu ben Carlo Alberto'yken.
Ama Antonelli kendimdim. Biz sanatçılar iflah olmayız. Bugün bir operet duydum. Her yere bir öğrenci gibi giyinerek mi gittim? Oraya buraya. Birinin sırtına dokundum ve dedim ki:
''Mutlu musun?.. Ben tanrıyım ve bu karikatürü ben yarattım.'' Yarın oğlum Umberto sevgili Marguerita ile geliyor... buraya, hoş, teklifsizce alacağım.
Bayan Cosima için dinlenme vakti... Aryan...
Geçen sene Alman doktorlar tarafından çok acılı bir şekilde çarmıha gerilmiştim. Yıkılmış bir Wilhelm, Bismarck ve tüm anti-Semitikler.
İçten sevgilerimle,
Nietzsche'niz.
Nietzsche'nin felsefesine ait temel metinlerin ve ünlü aforizmalarının hemen hepsi yedirilmiş filmin alt metnine de. Nietzsche çok inandırıcı, görüntüler çok başarılı, herkes için ve hiçkimse için bir film olmuş
YanıtlaSil