Zeytinliklerde İsa

Isenheim Altarpiece

 Sanat tarihinde çirkinliğin en güzel şekilde resmedildiği tablodur, güzel tabloların en çirkinidir. Her yanı yaralarla kaplı İsa’nın bedeni, alt taraftaki birleşim yeri güçlükle algılanabilen iki ahşap pano üzerinde, haçta asılı durur. Yakından bakıldığında, beden kıymıklardan diken diken olmuş, kullanılan renkler her bir kıymığın neden olduğu iltihap ve çürümüş dokuyu ortaya çıkarmıştır. Uzaktan bakıldığında, altındaki zarar görmüş dokularla dalgalanan, kemik ve kasların cansız ağırlığının altında gerilen bu deri, tuhaf bir biçimde bütünlüğünü korumakta ve çarmıha gerilmekten kaynaklanan boğulmayı ışık-gölge aracılığıyla aktarmaktadır. Beden, paradoksal canlılığını ölümden alır. İsa’nın çivilenmiş eli, ölüm sonrası katılaşmayla hareket kazanmış gibi görünür ve can çekişme hırıltısı bir sonraki derin nefesi taklit eder.



Modern hayranları, bu tablonun “dışavurumculuğunu överek onu unutulmaktan kurtarmıştır. Duygunun -İsa’nın yavaş ve vahşi ölümünün tarif edilemez acısı ve onun ölümünün Hıristiyanlarda tetiklemesi gereken ruhsal ıstırap- biçimi bozduğu savunulmuştur. Oysa eserin tekinsiz gücü, İsa’nın bedeninde asılı duran, trompe-l’aeil tarzında gölgelendirilmiş dikenlerden, perişan olmuş her bir inanmışın tabloda kapladığı somut alandan ve bedenin dış hatlarının ustaca resmedilmesinden kaynaklanan, tablodaki dinginlikte yatmaktadır. Bir kez daha, tedirgin edici bir çelişki içinde, bu tablonun (dehşete düşüren gücünün ötesinde) gösterdiği, bütünüyle gizlenmiş olan ve bu yüzden bütünüyle resmedilemeyecek olandır. İsa’nın kutsallığı, onun varlığı, felaketin içinde bile Tanrı’nın gerçek, mükemmel ve güzel imgesidir. Arka plandaki karanlıkla uyumlu, ancak kendi gösterişli görüntüsüyle karşıtlık içinde olan bu tablo, İsa’yı görünenin gölgede kaldığı bir tam tutulma gibi resmeder. Tümüyle bir başyapıt olan tablo, kendinden daha üstün olanı, kategorik olarak sanatın erişim yetisinin ilerisine iter. (Joseph Leo Koerner)





Tanrı ölü! gökyüzü boş..
Ağlayın çocuklar! çünkü babasız kaldınız!

                                               Jean Paul

I

Efendimiz o kutsal ağaçların altında
Kaldırdı kollarını göğe şairler gibi,
Dilsiz, sağır acılar içinde yitip gitti,
Çünkü nankör dostları yoktu artık yanında.

Kraldı, bilgeydi, yalvaçtı rüyalarında
Hayvanların uykusunda, uyuşuk, yitikti...
Tepeden, onu dinleyenlere eğilip baktı:
"Hayır, Tanrı yok!" diye başladı bağırmaya,

Uyuyordu tanrılar. "Ya o haber duyduğum,
Ya o ölümsüz kemer alnımla dokunduğum?
Günlerdir, kırık, acı ve kan içindeyim!

"Kardeşler, yalan söyledim size, her yan: Uçurum!
Başımı adadığım bu sunakta tanrı yok
Uykuya dalmış onlar, bu tapınakta tanrı yok!"

II


Ve dedi: "Dünyaları gezdim, her şey ölüyor!
Yitirdim uçuşumu, o süt rengi yollarda
Yaşam kadar doğurgan, uzak damarlarında
Dünyanın, her şey altın kumlarla dökülüyor

"Ve her yerde dalgalar boyunca kıraç toprak
Kabaran okyanuslar, fırtına, kasırgalar...
Başıboş küreleri döndürüyor bir soluk
O büyük sonsuzlukta ne ses, ne de bir ruh var.

"Tanrının gözünü ararken küreyi gördüm
Geniş, kara ve dipsiz, orda oturan gece
Yoğunlaşıyor ve ışık saçıyor evrene;

"Ve bir gökkuşağı var o kuyuyu kuşatan,
Eski kaosun eşiği... hiçlik... karanlık
Ve bir helezon gördüm Dünyalarımı yutan

III

"Değişmeyen bir Yazgı, dar bir yol, dilsiz sağır
Buz gibi soğuk bir şart!.. Benden önce yol alan
Ölü dünyalarda, kar altında ağır ağır
Bir şey var, soğuyan ve evreni de solduran,

"Nedir bu yaptıkların, ey ilk güç, hele bir gör,
Sönmüş güneşlerinle her şey soluyor şu an...
Bir dünya can verirken öteki diriliyor,
Emin misin ölümsüz bir soluk sunduğundan?...

"Oy babam, oy! yüreğimde duyduğum sen misin?
Ölümü diriltir ya da yenebilir misin?
Ezilebilir misin son bir çaba içinde?
"Gecelerin meleği sürgün ediyor beni,
Şu yalnız ve şu yaşlı gözlerimden geçeni
Okuyabilir misin? Her şey ölecek benle!"

IV

Kimseler duymuyordu o ebedi kurbanı
Dünyaya yüreğini boşuna açıp döktü;
Gücü bitti bitecek... başı öne eğikti,
Solyme'deki uyanık tek adam'a haykırdı:

"Judas, yeter, sonumu bilen yalnızca sensin,
Bitir şu pazarlığı, hadi çabuk beni sat
Yeryüzünde bekleyip durmaktan yılmışım, dost...
Sat beni! suç işleme sanatında üstünsün!"

Judas oralı değil, hakkını alamamış
Verdikleri para az, pişman, yüzü bir karış
Kara ihanetini okuyup duvarlarda
Yürüyor. Vali Pirate kararını söylüyor
Acırcasına, şöyle dönüp uydularına:
"Bitsin bu iş, deliyi alıp getirin" diyor.

V

Deli, kaçık diyorlar, o deli dedikleri
Unutulmuş Icare'de göklere doğru çıkan..
Phationida tanrılar ateşinde tutuşan,
Ve güzelim Atys'ti Sibel'in can verdiği!

O sizi ararken kâhin kurbanının bağrında
İçip değerli kanı dünya esrikleşiyor
Eğilmiş yeryüzüne doğru evren, şaşıyor
Yalpa vuruyor Olympe uçurum kenarında.

Bağırdı kâhinine Sezar, dedi: "Cevap ver!
Dünyaya dayatılan bu yeni tanrı kimdir?
Tanrı değilse bile en azından iblistir..."

Ne diyecekti kâhin, susmak zorunda kaldı;
Sorunun cevabını bilen tek canlı vardı;
— O: balçığın oğluna ruh veren kutsal cevher.

Nerval

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder