Kendi doktorum olmak istiyorum


Nietzsche Cenova'da yalnız ve kimsesiz yaşamaya kararlıydı -yaşamını Epikuros "tevazusunda " sürdürecekti. Yayıncısına yazdığı kadarıyla, "felsefi yaşıyordu". "Kimseye nerede olduğumu söylemeyin," diye tekrar tekrar buyuruyordu mektuplaştığı birkaç kişiye:

Buradaki tüm çabalarım [diye yazıyordu Overbeck'e] ideal bir çatı katı yalnızlığı geliştirmeye yönelik, kaldı ki -çektiğim onca acının bana öğrettiği kadarıyla- doğamın zorunlu ve en basit talebi bu çabamın başarıya ulaşması ... Uzunca bir süre için yanımda kimse olmadan, kimsenin dilini anlamadığım bir şehrin ortasında yaşamalıyım ... Yüzyıllar hiçbir şey ifade etmiyormuş gibi yaşıyorum, ne tarihi ne de gazeteleri umursuyorum."


Kısacası, Nietzsche Zerdüşt'ün bir dağdaki mağarada on yıllık yalnızlığında yansımasını göreceğimiz derin bir yalnızlığa çekiliyordu (buna "tekbencilik terapisi" de diyebiliriz). Ree onu Naumburg'da ziyaret etmişti, fakat Nietzsche bu ziyaretin aşırı uyarıcı olduğuna karar vermişti. Şimdi dışsal uyarıcıları ortadan kaldırarak fiziksel ve zihinsel ahengini yeniden kazanmaya çabalıyordu:

Portrait of Friedrich Nietzsche, 1902

Benim için ahenkli olan bir hayatı keşfetmek için yine bir denemeye giriştim [diye yazıyordu eve], bu sefer sağlığa giden yolun da bu olduğuna inanıyorum: Bugüne kadar izlediğim tüm yaşam-yolları sağlığımı kaybetmeme yol açtı. Kendi doktorum olmak istiyorum ve bu da benim için kendi derinliklerime sadık kalmam ve yabancı hiçbir şeyi dinlememem gerektiği anlamına geliyor. Bu yalnızlığın bana ne kadar iyi geldiğini anlatmaya kelimeler yetmez. Bunun size sevgimi azalttığını sanmayın! Onun yerine münzevi-varlığımın sır kalmasına yardım edin! Ancak bu şekilde kendimi her anlamda ilerletebilirim (ve sonuçta belki başkalarına da faydalı olabilirim). İşte yılda 10.000 geminin yanaştığı bu büyük, canlı liman şehri -bana huzur ve kendim için- olma hissi veriyor. Mükemmel bir yatağı olan bir çatı katı: basit, sağlıklı gıda, başım için hayati olan deniz havası, şahane bir kaplamaya sahip yürüme yolları, ayrıca Kasım için çok hoş bir ılık hava (ama ne yazık ki bolca yağmur). 

Günde altı ila sekiz saat yürüyebilmeyi, kışın kısalığını (iddiasına göre sadece bir ay sürüyordu) ve "hemen her gün deniz kıyısındaki uzak kayaların üzerinde güneş altındaki kertenkele gibi oturmayı ya da yatmayı, sessizlik içinde ruhun maceralarıyla meşgul olabilmeyi" seviyordu.


DENİZ:

Ayrıca Cenova'nın denizine karşı mistik bir sevgi geliştirmişti; böylece panteist bir bütünselliğe kapılıp gidebiliyordu:

İşte deniz, burada şehri unutabiliriz ... Her şey durgun! Deniz orada solgun ve pırıltılı uzanıyor, konuşamıyor. Gökyüzü, sonsuz sessiz akşam oyununu kırmızı, sarı ve yeşille birlikte oynuyor, konuşamıyor. Küçük kayalar ve kaya şeritleri en ıssız yeri bulmak için denize yuvarlanıyor; bunların hiçbiri konuşamıyor. Aniden üzerimize çöken bu korkunç sessizlik hem güzel, hem tüyler ürpertici, bu sırada insanın gönlü kabarıyor ... Konuşmaktan nefret etmeye, hatta düşünmekten nefret etmeye başladım; ... Ah deniz, ah akşam! ... İnsana insanlığı bırakmayı öğretirsiniz! İnsan size teslim mi olsun? Sizin şimdi olduğunuz gibi solgun, pırıltılı, suskun, heybetli mi olsun, kendinden çıkıp mı dinlensin? Kendinden mi yükselsin?


*
Kaynak: Julian Young / Nietzsche

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder