Sils Maria'da Üçüncü Yaz


Nietzsche en sonunda üçüncü yazını geçirmek üzere 18 Temmuz' da Sils Maria'ya vardı ve 25 Eylül'e kadar orada kaldı. Durisch onu Chur'dan gelen posta arabasının kapısında iki elini uzatarak karşıladı. Nietzsche de buna "nihayet eve geri döndüm" diye karşılık verdi.

Durisch ona "bizden biri" diyordu. Meta von Salis'in de gözlemlediği gibi, Nietzsche o kadar eğitimine göre "sadelik yeteneğine sahipti" (aynı şey Martin Heidegger için de söylenir), eğitimsiz taşra insanlarının hayatına gayet tabii bir şekilde giriveriyordu. Meta'nın anlattığı kadarıyla, ev sahibinin öküzü şap hastalığı salgınına kurban gidecek diye korkmasını gayet iyi anlamış ve yaklaşan hasat konusunda onunla canlı bir sohbete girişmişti. Engadin'in ekonomisinde başlıca olaylardan biri hasattı, çünkü hayvanlar için kışın yem bulmak tamamen hasada bağlıydı.

Nietzsche basık tavanlı "mağarasına", Durisch evinin ikinci katının arka tarafındaki loş, reçine kokulu, çam ahşabı kaplı odasına geri dönmüştü. Pforta'da içine işleyen Spartalı özdisipliniyle, tan ağarmadan kalkıyor, bir ibrikten döktüğü soğuk suyla yıkanıyor, biraz ılık süt içtikten sonra on bire kadar ara vermeden çalışıyordu. Göllerden birinin çevresindeki iki saatlik yürüyüşün ardından Alpenrose Oteli'nde tek başına öğlen yemeğini yiyordu. Nietzsche delirdikten uzun zaman sonra, tıpkı Durisch gibi Nietzsche'yi " bizden biri" sayan otel sahibi Herr Kramer, konuğunun çok fazla et yemek dışında hiçbir "kusuru" olmadığını hatırlıyordu.



Nietzsche yemekten sonra şık kahverengi ceketini giyip göllerden birinin kıyısında yaptığı ya da Fex Vadisi'nin baş döndürücü yükseklikteki buzuluna kadar çıktığı daha uzun bir yürüyüşe başlıyordu. Kimi zaman bir ziyaretçi ona eşlik ediyordu, ama çoğunlukla yalnız oluyor, ayrıca daima bir defter, bir kurşunkalem ve gözlerini korumak için gri-yeşil bir şemsiyeyle silahlanmadan yola çıkmıyordu. Dört-beş gibi eve dönüyor, derhal çalışmaya başlıyor, karnı acıktıkça da bisküvi, köy ekmeği, bal, sosis, jambon ve meyve yiyor, üst kattaki küçük mutfakta demlediği çaydan içiyordu. Akşam on birde yatıyor, geceleyin aklına bir şey gelince not alma düşüncesiyle daima başucunda defter kalem bulunduruyordu.

Nietzsche Sils'in yaz konuklarından çoğunlukla uzak dursa da (pek çoğu ruhsal ya da fiziksel bir hastalıktan sonra nekahet döneminde oluyordu), özellikle iki kadını bundan hariç tutmuştu. Bunlardan birincisi yaşlıca bir Rus kız kurusu, Kontes Mansuroff'tu. Geçirdiği sinir krizinin etkisinden henüz kurtulamamış, hafif kafadan kontak bu eski çariçe nedimesi, Paris'teki Rus elçisinin teyzesi, besteci, piyanist ve Chopin'in eski öğrencisi olan Mansuroff, gerek alışılmadık bir tip,gerekse iyi yetişmiş ve müzikle ilgili biri olduğundan Nietzsche'nin beğenisine o kadar hitap ediyordu ki Nietzsche ona aşırı şekilde bağlanmıştı.


Ağustos ortasında Resa von Schirnhofer, okul arkadaşı feminist Clara Wildenow'la birlikte Zürih'ten on bir saatlik yolculuk ederek Nietzsche'yi ikinci kez ziyaret etti. Alpenrose'de yer ayırtan Nietzsche iki kadını Silvaplana köyündeki posta arabasından aldı. Bir gün Resa'yı Silvaplana Gölü'nün doğu kıyısındaki sevdiği bir yürüyüş yoluna götürdü. Piramit biçimli "Zerdüşt Taşı"na geldiklerinde, Resa'nın hatırladığı kadarıyla, "dithyrambik ... düşünceler ve imgeler bolluğu" içinde Nietzsche "keskin bir duygusal ve entelektüel gerginlik" yaşadı - yine "öteki " Nietzsche belirmişti. Fakat "Zerdüşt sihri bölgesini" geçer geçmez sözleri "gizemli tınısını" yitirmiş ve rahatlayarak yine
doğal tavırlarına dönmüştü.


Bir gün Nietzsche'nin Alpenrose'ye gelmemesine şaşıran Resa onun nerede olduğunu bulmak için köşedeki Durisch evine gitti. Nietzsche Nice'te çok canlı ve sıhhatli göründüğünden, odasının yarı açık kapısına yaslanarak solgun ve bezgin bir suratla nihayet ortaya çıktığını görünce korkunç bir şoka uğradı. Nietzsche hemen ıstırabından bahsetmeye başladı. Uyuyamadığını ve gözlerini kapar kapamaz fantastik çiçek demetleri gördüğünü söyledi. Ondan sonra "dehşet içindeki kara gözlerini" kadına dikerek, bunun delilik başlangıcı olup olmadığını sordu ve babasının beyin hastalığından öldüğünü hatırlattı. Daha sonra Resa bu sanrıların sebebinin klorlu su ve diğer ilaçlar olabileceğini düşündü, muhtemelen reçetede Rapallo'dan aldığı haşhaş da vardı. Çoğunlukla bir reçeteyi "Dr. Nietzsche" diye imzalaması yetiyordu, kimse belge filan sormuyordu. Ayrıca donuk renkli, sert bir İngiliz (yoksa İrlanda mı? ) birası içtiğinden de bahsetmişti Nietzsche.

Çevresinde yine aynı kadınlar vardı: iki Emily Fynn, Kontes Mansuroff ve daha entelektüel bir düzeyde Helen Zimmern. Meta von Salis de annesi ve arkadaşı (aynı zamanda sevgilisi) Hedwig Kym'le birlikte iki günlüğüne ziyarete geldi. Ortak yemek masasında yerini alan Meta o akşamı şöyle hatırlıyor:

Çevreme baktığımda zayıf gözlerime rağmen masanın karşısında oturan kişinin Nietzsche olduğunu yavaş yavaş çıkardım. Bana ilk karşılaşmamızdakinden daha gençleşmiş göründü, sonraki gün tanıştığımda adının Bayan Helen Zimmern olduğunu öğrendiğim sağ yanındaki hanımla hararetli bir sohbete dalmıştı ... O akşam kadınlarla, özellikle yaşlı kadınlarla  yanıltıcı şöhretinin aksine- ne kadar iyi ve ihtimamlı bir iletişim kurduğuna şahit oldum. Herkes masadan kalkmadan kısa süre önce kartımı ona ilettim. Yanımıza geldiğinde ona annemi ve arkadaşımı tanıştırdım. Anneme karşı ... çok sevimli bir tavrı vardı. Kesinlikle yapmacık görünmüyordu ... sonraki gün Sils'te kalması için onu ikna etmeye çalıştı ... Ona yörenin iyi yerlerini göstermek istiyordu, bu yerlerin en çekici yönlerini anlattı, yarımada [Chaste], iki göl... Bana kalırsa Nietzsche ... yukarı Engadin'in sessiz dağlık dünyasından asla ayrılamaz ... yüzyılımızın en yalnız, gururlu, hassas adamı atalarının alemine girmiş gibi, kralın sürgünde doğmuş oğlu adeta.

Fakat her anı bu kadar krallara yaraşır değildi: Meta'nın not ettiğine göre, Silvaplana Gölü etrafındaki uzun bir yürüyüş sırasında duran Nietzsche, çevrelerinde otlayan ineklere monoton ve uzun bir söylev çekmişti (Zerdüşt'ün iV. Bölüm'ündeki "gönüllü dilenci "yi hatırlayın).

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder