Nietzsche'ler


Canetti, tüm çağdaş felsefe tarihi tek şu ölçüte göre yeni baştan yazılabilirdi, der. Kim Nietzsche'yi okudu? Kim okumadı? Netzsche kimi düşündürüyor? Kim Nietzsche'den yardım almadan düşünüyor? Birinciler, Nietzsche düşüncesinin parıltısına karşı koyamayanlar, karşı koymak istemeyenler arasında da bir başka ayrım çizgisi: Bir yanda 'Zarathoustra'nın maymunları', öte yanda, Nietzsche'nin gerçekten zenginleştirdikleri, verimlileştirdikleri, kabından taşırdıkları...


Nietzsche'ci bir Sartre

Sartre'ın, genç Sartre'ın durumu oldukça açıktır. Nietzsche'den hemen hiç alıntı yapmaz, doğrudur. Ondan, Husserl'den, Heidegger'den ve hatta Kierkergaard'dan çok daha az alıntı yapar. Ama bu neyi kanıtlar? Lacan, Nietzsche'den alıntı yapar mı? Bataille'dan alıntı yapar mı? Bataille ve Nietzsche'nin Lacan metinlerinde alıntılanmamış olmaları onların ruh olarak olduğu kadar söz olarak da bu metinlerde bulunmasını engeller mi? Dolayısıyla, ilk Sartre olgusu; Nietzsche, Cosima ve Richard Wagner aşk üçgeninden esinlenen, ilk roman, Une Defaite olgusu vardır. Yazar, görünür bir biçimde kendisini Nietzsche ile özdeşleştirir. Aron'un çifte tanıklığı vardır. Birinde, Leon Brunschvicg'in bir seminerinde yaptığı açımlamasında, 'küçük dostunun' Heidegger'i keşfetmeden çok önce, rastlantısallık üzerine düşüncelerini ilk kez nasıl ifade ettiğini anlatır -bir diğerinde, sık sık yaptığı gibi, Nietzsche'den yola çıkarak bir akşam yeni kavramlarını onun üstünde 'denediğini', 'kendi için' ve 'şeylerin saçma devinimsizliği' arasındaki karşıtlığı nasıl geliştirdiğini anlatır. En geç dönemlerinceye varıncaya kadar ve dahil olmak üzere, dağınık göndermeler, anıştırmalar vardır. Örneğin kendi ahlaki yalnızlığını, kendi, edebi başarısızlığını, doğduğunu hissettiği deliliği, neredeyse körlüğünü ve acıları içinde, -evreni istemek istemiş- bir Nietzsche'yi anımsatır - Ayrıca, 1966'da bir Durumlar Tiyatrosu'nda Nietzscheci varsa, 'Apolloncu ve Diyonisosçu' farktan söz eder. Tersine, aniden mesafe koymaya yönelikmiş gibi gelen baştan savma, hatta hafif yargılar vardır. Örneğin Brice Parain'in kitabını eleştirirken şöyle yazar: "Parain, İktidar İstenci'nde bulduğu berbat bir düşünceyi  üretmekten çekinmemiş; biliyoruz ki Nietzsche filozof değildi, profesyonel felsefeci Parain neden bu zırvaları tutar ki?" Ama özellikle de bizzat metinler var; 1938'de yayımlanmış olan ve zaten Varlık ve Hiçlik ya da Özgürlük Yolları gibi, Zarathoustra'nın yazarından alınmış şifreli, itiraf edilmeyen alıntılarla dolu olduğu izlenimi edinilen Bulantı başta olmak üzere büyük metinler vardı.


1938'de Nietzsche'ci olmanın birçok tarzı vardır.

Gide'in Nietzche'si var - Nimetler'in, arkasından Yeni Nimetler'in örtük ve Angel'e Mektuplar'ın ya da Dostoyevski'nin açık Nietzsche'si: Acımasız ve asi, kabul edilmiş tüm putları ve değerleri yıkan bir Nietzsche; rahatlıktan, konfordan, yaşamı daraltan, uyuşuklaştıran, uyutan her şeye direnen bir Nietzsche; her şeyi yıkan yerle bir eden bir Nietzsche - "Ama bunu korkusundan değil, acımasızlığından yapar; eskimiş şeyleri kaldırıp atan yeni bir fatih gibi soylu, utkulu ve insanüstü..."


Bergson tarzı bir Nietzsche var -ama dikkat, daha özgür, daha saldırgan ve daha cin; kabaca gerçeğin bütün üstünlüklerini kendinde toplayan (perspektivizm, soyut anlağı yadsıma, açık Kant karşıtlığı, iktidar istenci olarak kutsanmış dirimsel atılım, dönemin serbest fikirlerinin başlıca düşmanı, örneğin Durkheinimizme karşı mücadele) ama sakıncalarını taşımayan ( kurumsal yanı, bekçi köpekçiliği; Collage France'da hocalık, çalım, kurum, pek ince bilgiler, salonların gülü). Yaşam öyküsünü yazan Charles Andler onu  peşini bırakmayan ve onu aşan bir felsefenin, Matiere et Memorie ve L'evolution creatrice'in yazarının -tabii ya!- felsefesinin öncüsü olarak sunmaz mı?

Alman düşüncesinde kökleşmiş ve La Genelogie de la Morale'da trajik ve antifaşist büyük bir politikanın ana çizgilerini gören Karl Jasper gibi başka Almanların yorumladığı bir Alman Nietzsche vardır.

Henri Lefebvre'nin (1939), kuşkusuz savaş öncesinde, heba olmuş ünlü Cenevre Konferansı'nın Jaures'inin de olan sosyalist Nietzsche vardır.

Dönemin Bakunin'le, özellikle de Max Stirner'le benzerlik kurmaktan çekinmediği, siyasal anarşizm kuramcısı, salt erkinlik yanlısı bir Nietzsche vardır.

Züppelerin Nietzsche'si var. Jules de Gaultier'nin Nietzsche'si var. Gerçekte okunmayan ama özellikle gençler arasında pek moda olan ahlaksız ve rezil bir Nietzsche var.

Tabii faşistlerin Nietzsche'si var. Kız kardeşi Elisabeth'in Nietzsche'si, var. Bizzat kendi, Ezeli Dönüş kuramına karşı tek ciddi kanıt der. Maurrasçılık içinde Maurras'ya karşı mesafeli durmak için Nietzsche'yi kullanan Fransızların Nietzsche'si var - ve bu Thierry Maulnier'nin 1933'te, Rieder'de çıkan denemesinde konu olur; Georges Valois'nın L'homme qui vient'i ya da Action Française'in kurucusunun karşısına Nietzsche'den sonra ve Nietzsche'ye göre kötülük ile yaşam arasında ayırdığı, esrarlı bağı çıkaran Drieu. Bir de daha karmaşık, 'Proudhon Kulübü'nün kurucusu, Bergson'un öğrencisi - daha önce gördük- Sorelci ve sol Maurrasçı Edouart Bert'in Nietzsche'si var.

Ama karşı kampta radikal antifaşistlerin kampında, parolası Nazilere zırnık bırakmamak, özellikle de Nietzsche'yi onlara kaptırmamak olan otuzlu yılların ilericilerinin bir saldırısı var. Bu da Caillois'tır. Bataille'dır.


B.H. Levy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder