Yüksel Arslan ve Okuma

Okuma, Yüksel Arslan'ın hayatının en önemli işi. Çizmekle eş önemde belki.

"Ressamdan çok okur olduğumu hep söylerim diyor, Arslan Jacques Vallet'ye, İnsan dizisi için gerçekleştirdikleri söyleşi metinlerinde. Ve temelde, bakılırsa, Arslan'ın tüm eserlerinin bir okuma sonucu ortaya çıktığı görülecektir. Ancak bu ilk okumalar, Arslan'ın Fransızca öğrenip kitap okuyabilecek hale gelmesiyle, o dönemde Fransa'da da zorlukla yayınlanan ve büyük gürültü koparan kitap ve yazarlara doğru evrilecektir. Lanetlilerdir bunlar: Nietzsche, Rimbaud, Lautreamont, Dadacılar, Gerçeküstücüler ve tabii, "ilahi" Marquis, Marquis de Sade.

İki tür okuma vardır herhalde, keyif ve bilgilenmek için. Yüksel Arslan'ın okuma merakı esas itibariyle merak üzerine kurulu. İlgilendiği ve sevdiği konularda bulabildiği tüm kitaplara ulaşmak istiyor. Tabii, bir okuma onu başka bir konuda merakta bırakabiliyor ve gelsin bir başka kitap. Nasıl okuduğuna tanık olmadım, ama sanırım ikili bir aşamadan söz edebiliriz. İlk elde hızlı, elde kalem olmaksızın okuma, sonra ise, not almaya değer bir kitapsa, ele kalemi alarak, ta başından beri kullandığı defterlerine notlar alma (not alma diyorsam, daha ziyade kimi kısımları aynen yazmayı kastediyorum...) Bu ikinci okuma aşaması sanırım metnin derinliklerine inildiği, çağrışımlarla ilerleyen ve Yüksel Arslan'ın hayatındaki bir takım unsularla metin arasında bir takım tekabüliyet ilişkisinin arandığı bir an. Bu noktada, sözcüklerin düzeni ile okurun kendi tecrübe dünyası birbirine giderek yakınlaşıyor. Okuma, nerdeyse Arslan'ın öznel tecrübesiyle örtüşür hale geliyor. Dediğim gibi bu aşama metni kullanma aşaması, hatta daha da ileri gideyim, metni yağmalama, onu didik didik edip bir şeyleri arayıp bulma aşaması.

Levent Yılmaz'ın yazısından

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder