Edward Munch sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster
Edward Munch sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster

Edward Munch




Edward Munch, yanlış biçimde, çağdaşı olan Dekadanlardan çok, on­lardan sonra gelen Dışavurumcular arasında sınıflandırılır. Vampir tablo­sunda olduğu gibi, onun sanatı Geç Romantik temalardan biri olan cinsel tehlikeyi konu alır. 


Nü bir eser olan Madonna, dingin kadınsı gücü içinde utanmazca kendisini teşhir eden Von Stuck’ın Eve'ini hatırlatır. Erkek en aşağıda açlıktan ölmek üzere olan, tir tir titreyen ürkek bir fetustur. Ke­narlarda birbirleriyle yarışan, ancak hiçbir şekilde giriş imkânı bulunma­yan spermlerin oluşturduğu bir hat vardır. Madonna’yı esinleyenin Strindberg’in şu sözleri olabileceğini düşünmeden edemiyorum:

“Siz bütün kadınların, benim düşmanım olduğunuza inanıyorum. Annem benim dünya­ya gelmemi istemedi, çünkü benim doğumum ona acı verecekti. O benim düşmanımdı. Benim embriyomdan besinini eksik etti, işte bu yüzden eksik doğdum ben.”


 Münch’ün, kadının ağırlığı altında ezilen fetusu Çığlık'ta (1895) agorafobik bir paranoya olarak karşımıza çıkar. Doğanın ce­hennemi çukurunun üzerinde, tarihin köprüsünde donup kalmış olan dengesi bozuk Pierrot, zihinsel ve fiziksel anlamda gelişmemiş saçsız bir hermafrodittir.

*
Camille Paglia
Cinsel Kimlikler

kaotikbenlik.blogspot.com.tr/search/ Edward Munch

Korkunun Renkleri: Munch




Munch ya da dışavurumcu korkular İskandinav esintileri ile bir aradadır. Munch'un tablolarında, özellikle gravürlerinde, düşlerin geçersizliği ile görkemli, korkutucu bir doğanın gerçeği çatışırlar. Ruhbilimsel bir boyuttan gizemli bir boyuta geçiş ise çalkantılara, korkulara meydan verir. Korkular, Munch'un çocukluğundan beri yaşadığı ölüm korkusu, sancılı yalnızlığın korkusu, doğanın sonsuzluğu karşısında duyulan ve yaşanılan dehşet (Çığlık)'dır.

Tüm bunlar Munch'un ilk döneminde kümeleşir yapıtlarında; sonradan  da konularda ( ve renklerde) korkular sanki gerilerek dışavurumcu yaklaşım ağırlığını korurlar. Yine de Çığlık çizilen Vampirlerden, ölüm danslarına karışan çıplak kadınlardan, ıssız sahillerdeki tekinsiz, büyülü evlerden ya da adeta nesnesiz manzaralardan daima Munch'un kendini resimlendirdiği portrelerden yükseldiği gibi yükselir.

Marcel Brion'un tanımlaması ile Edward Munch'un fantastik boyutu: "Açıklanamayanın, belirsiz olanın ve aynı zamanda ölüm dansının, hayaletlerin ve boşluğun fantastiğidir."  Hatta dışavurumcu çerçevelerin dahilindeki plastik anlayışı yansıttığı iç dehşetin doğurduğu, aslında pek de fantastik olmayan korkuların ifadesidir.

Bir iskelete sarılan ve onu öpen dolgun vücutlu genç kız (Genç Kız ve Ölüm);



ölü annesinin yattığı döşeğin yanı başında  kulaklarını tıkayan bir kız çocuğu (Ölü Anne);


ÇIĞLIK / Edvard Munch

Sick Mood at Sunset, Despair / 1892


“Yaşamın dehşeti, düşünmeye ilk başladığımdan bu yana yakamı bırakmadı.” 

“Birkaç yıl çıldırmanın eşiğinde yaşadım. Deliliğin korkunç suratı yaklaşmış, yamuk kafası dikilmişti. Çığlık adlı tablomu biliyorsun.Gerginliğin son sınırındaydım — doğa haykırıyordu kanımda — çatlama noktasına gelmiştim. Sonra...gülümsemesi bahar kadar taze, gencecik bir sarışın kız imdadıma yetişti.”

“Bir akşamüstü yürüyordum. Bir yanımda kent uzanıyordu, öbür yanımda fiyort. Yorgun ve hasta hissediyordum kendimi. Durdum, fiyorda baktım. Güneş battı. Bulutlar kıpkırmızı oldu — kana bulanmış gibi. Tüm doğa haykırıyordu sanki. Kulaklarımdaydı çığlık. Resmi yaptım. Bulutları sahici kan gibi boyadım. Renkler haykırdı.”

— Munch

ÇIĞLIK - Edward Munch



 Munch'ın Çığlık isimli resmi dışavurumcu sanatın başlıca görüntülerinden biridir. Resimde bir dalgakıranın üstünde duran iskeletimsi bir figür ve ardında hareketli ve kıvrılan çizgilerle betimlenmiş boş bir su ve uzakta görünen dağlar vardır. Dalgakıranın gerisinde gezinen bir iki insana rağmen figür yalnız başına durmaktadır. Figür (yalnızlığın katıksız anlamını o kadar yalın bir biçimde gösterir ki erkek mi kadın mı olduğu anlaşılamaz) iki eliyle iki yanağını tutmakta, kocaman açılmış ağzından etrafını saran boşlukta yankılanan bir çığlık yükselmektedir. Bu çığlığın verdiği mesaj nedir? Çığlık, doğal dünyadan koparılmanın sebeb olduğu metafizik bir ıstırabın dışavurumu olabilir, diğer insanlardan uzaklaştırılmak biçiminde tecrübe edilen toplumsal işkencenin dışavurumu olabilir, hatta kendi vücudundan ayrılmış, psikozlu bir insanın zihnindeki çılgınlığının dışavurumu olabilir. Bu ifadelerden hangisini seçersek seçelim, bu görüntünün uç duyguların sözsüz dışavurumu olarak barındırdığı güç yadsınamaz.

Munch'ın resmi, öznelliğin, şiddetle hissedilen bir ruh halini dışavurma edimini örnek  alınacak biçimde gerçekleştirir.



Much'ın eserlerinde, dış koşullar genellikle içlerinde bulunan insan figürlerinin duygusal yaşantılarıyla birarada varolurlar.

...

Dışavurumculuk, ruhsal enerjinin patlamasıdır, Bundan dolayı dış dünya üzerinde iz bırakacak bazı jestler sergilemek anlamına gelir. Kağıt veya tuvale izler bırakmak, uzuvların boşlukta hareket ettirilmesi, eninde sonunda öznelliğin kapalı alanından dışarı taşıp seyircinin dikkat etmesini talep eden bir performansı başlatmaktır.




Landscapes - Edward Munch

The Mystery of a Summer Night. 1892.

Moonlight. 1895




Winter in Kragero. 1912


The Sun.



Bacon'ın Kütüphanesi



Bacon'ın kişisel kitaplığında yer alan kitaplar:

Author Surname Author Names Title of Publication
- Adrienne German in No Time. The Basics - in 32 Lessons
- Adrienne Spanish in No Time. The Basics -in 32 Lessons
Adachi Kenji Selected Masterpieces of Japanese Art
Adams William Howard A Proust Souvenir
Aeschylus The Oresteia. Agamemnon, The Libation Bearers, The Eumenides
Alcolea Blanch Santiago The Prado
Aldred Cyril Egyptian Art
Allain Marie-Françoise The Other Man. Conversations with Graham Greene
Allshouse Robert H. Photographs for the Tsar
Alonso Bartol           Chaves Chavarría        O'Donnell                           Terrell Carmen                   Róger                Hugh                   Peter Spanish at your Fingertips
Amis Martin The Moronic Inferno
Anastassiou Nicolaos Greek Self-Taught (Modern)
Ansen                               Jenkins (Ed.) Alan                                  Nicholas The Table Talk of W.H. Auden
Aragon Louis Paris Peasant
Archer Jeffrey A Matter of Honour
Aron                                   Schueren Van der (coordinators) Paul                       Eric Michel Leiris. Revue de l'Université de Bruxelles,  nr 1-2
Aronson Steven M. L.  Hype
Assouline Pierre L'Homme de l'Art. D.H. Kahnweiler 1884-1979
Auld (introduction)              Various authors. Alistair Glasgow Art Gallery and Museum
Austen Jane Emma
Austen Jane Persuasion, with A Memoir of Jane Austen
Avedon                               Baldwin Richard           James Nothing Personal
Ayer A.J. Ludwig Wittgenstein
Balzac de Honoré Lost Illusions
Balzac de Honoré Une Ténébreuse Affaire
Balzac de Honoré A Harlot High and Low
Barnes                                   Eliot Djuna                          T.S. Night Wood
Barthes Roland Roland Barthes par Roland Barthes
Barthes Roland Mythologies
Bartholomew John C. The World Atlas
Bataille Georges Somme Athéologique. L'Expérience Intérieure
Bataille Georges Literature and Evil
Bataille Georges La Part Maudite                                               précédé de                                                                    La Notion de Dépense
Baudelaire Charles Les Fleurs du Mal
Baudelaire Charles Curiosités Esthétiques et autres Écrits sur l'Art
Baudelaire Charles Ouvres Complètes de Baudelaire
Baudelaire Charles Écrits Intimes
Beard

WALT WHİTMAN

Whitman, nesnelerle ve kişilerle şişip kabaran ağır bir doğum ve ölüm çemberi olan Amerikalı doğa-anayı icât eder. O, “yaşamın okyanusu” , “ateşli yaşlı ana” , şehvetli karanlık, arkaik gecedir: “Çıplak göğüslü gece iyice bastır - iyice bastır besleyen çekici gece!” Whitman, Wordsworth’ün
sevecen anneliğini Coleridge’in korkunç vampirliğine başvurmadan düzeltir. Öğrenmeyle değil, şairane bir dürtüyle eski çağların ana tapınçlarının evrenbilimini yeniden canlandırır. Onun tasavvur ettiği, kargaşa içindeki dünya - gebeliğidir: “Körükle, körükle, körükle, / dünyanın hiç durmadan körüklenmesi doğurganlığa... daima madde ve çoğalma, daima cinsellik.” “Yıldızları birbirine bağlayan ipliklerin, dölyatağının ve babalığın dokunduğu kumaşın... sesleri”ni duyar. Bu propagandacı evreni kuşatan, her şeyi kapsayan annenin cinsel bir ikiliği vardır. Whitman,
kişileştirme aracılığıyla birleştiği hermafrodit tanrıçanın oğul-âşığı ve rahibidir. Tüm varlıkları havadar bir kese olarak tasavvur ettiği benlikte eritmek ister. Çimen Yaprakları'nın epik katalogları, şairin durmamacasına kendini döllemesi ya da kadınsı şişkinlik, sanatçının Ulu Ana, Evrensel
Erkek-Kadın olarak portresidir.

Whitman, ruhunda cinselleştirilmiş ihlalleri kışkırtır. Onun tekniği olan özdeşleşme, Dionysoscu empatidir: “Her tür renkte ve kalıptayım, her zümre ve dinde, / Çiftçi, tamirci, sanatçı, denizci, derviş / Mahkûm, pezevenk, kabadayı, avukat, beyefendi, fizikçi, rahip.” Pezevenkten rahibe
kadar bu sayısız personalar varlığın yüce zincirini oluşturur. “Babaç olduğu kadar da anaç” Whitman, transseksüel yansıtmalar yapar: “Ben doktorum, aktrisim” ya da “uykusuz dulum” ya da âşığı için süslenip püslenen genç bir kız. Şiir dünyanın tüm varlıklarını kapsar. Bir dizi listede üç düzine hayvan, böcek, balık, bitkiler, panterden yengece kadar yaratıklar sıralanır. “Âşıklarım beni boğuyor,” der Whitman; “çiçek tarhlarından, asmalardan,
ağaç dibinde birbirine dolanmış çalılardan” onun adını çağırırlar.

Keats gibi o da dünyanın olgunlaşmış “Çoğul”larını kapsayan Dionysoscu yayılmayı taklit eder. Tüm engelleri dağıtır: “Kapıların kilitlerini açın! / Kapıları kenar pervazlarından açın!” Apollonca gasp yaşanmamalı: Mahremiyet ya da saflık, bütünlükten kopan kısır parçalardır. Çimen Yaprakları' nın gelişigüzel bir tümden kapsayıcılığı vardır. Demokrat Dionysos anlamı süprüntü, kırıntı ve döküntüye doğru genişletir: “eciş bücüş, önemsiz, düz, aptalca, hor görülen” , “kepek, saman, tahtanın kıymıkları, tohumlar ve deniz-glüteni, / Kir, parıldayan kayaların tortusu, tuzlu marulun yaprakları, gel-gitin taşıdığı.” Musevi-Hıristiyan bu dünyaya hükmederken, Dionysoscu bu dünyanın hükmettiğidir. Whitman karşıtları bir araya getirir: “Kendime ters mi düşeceğim?.. Kocamanım, çoklukları sığdırırım içime.” Dionysos’un çoğul - biçimli sapkınlığı Apollonca sınıflandırmayı
ve hiyerarşiyi dağıtır.

Emerson’ın şairin özgürleştirici olacağına ilişkin kehâneti, serbest vezni Mısır’daki Antonius gibi “ölçüleri aşan” Whitman tarafından yerine getirilir. O, doğanın akışı içinde her şeyi harekete geçirir. Serbestçe ilerleyen yapısı ve aralıksız başkalaşımlarıyla Çimen Yaprakları edebiyatın en mükemmel Dionysoscu şiiridir. O, toprak anayı uyandırmak ve doğurganlığa kışkırtmak üzere onun özelliklerini, meyveleri, ürünleri ve hayvanların adlarını bir bir sayan eski çağların dinsel şarkılarından doğmuştur.
Apollonik biçimi ve görgü kurallarını çiğneyen Dionysosculuğu, aynı zamanda onun zayıflığıdır. En iyi durumda Pindaros’un ihtişamına sahiptir, en kötü durumda ise karnaval çığırtkanları gibi cırtlak sesli ve komiktir. Yine de, entelektüel incelmişliği yüzünden Dionysos Lusios (Özgürleştirici)
olamayan öncülünü, mutsuz Emerson’ı hatırlayalım.

Whitman da, Baudelaire gibi Hıristiyanlan ve burjuvaziyi sarsmanın yollarını arar. O, “yasak sesleri, / Cinsiyetlerin ve şehvetin seslerini... benim tarafımdan düzeltilen ve dönüştürülen yakışıksız sesler”i iletendir. Protestan geçmişten bir başka kopuşu gerçekleştirir, içsel hayatın asık yüzlü tapıncı olan Püritenlik nesnelere değil, edimlere değer vermişti. Yeniden canlanmış nesneler yumağını kendisine süpüren pagan Çimen Yaprakları, şimdi artık deneyimlerden ibaret hale gelen edimlerin ahlâkî boyutunu ortadan kaldırır. Kadınca bir rehavetle Türk hamamlarında uykuya yatırılan Püriten irade, çatışmacı karakterini bırakır. Whitman bir dizesinde, “Hafif hafif gıdıklayan cinsel organlarıyla rüzgâr bana sürtünür,” der. Ya da “ak karınları güneşe doğru gerilmiş, sırt üstü yüzen delikanlılar” gördüğünden bahseder. Burası ereksiyonun olmadığı bir dünyadır. Penisler, esintinin getirdiği polenlerle beneklenmiş meyveler, ya da suya gizlenmiş parlak bitki soğanlarıdır. Hiçbir gerilim ya da disiplin yoktur, çünkü Çimen Yaprakları rehavet içindeki kadınsı gerçekleri yüceltir.
Emerson’ın etkisiyle, “Osiris, İsis, Belus, Brahma, Buda”ya başvurmalarının gösterdiği gibi, Whitman’in Dionysoscu çoklukları, bir pagan sinkretizmidir. D. H. Lawrence, Whitman’in “kendimin şarkısının” ben’i, “bir pelte”ye bir “bulamaç”a “Tek Kimliğin berbat pudingine” dönüştürdüğünden yakınır. Forster’ın A Passage to India (Whitman’in son şiirinin adı) adlı eserindeki Hinduizm gibi, her şeyi onurlandırma ve soğurma şevkine, ayrımların ortadan kalkması eşlik eder. Kendisini, müşfik pelerini altında yüzlerce biçim saklayan bir Madonna della Misericorida olarak betimleyen Whitman, kendisini Dionysoscu tarzda genişlemiş tek bir kimliğe doğru yönlendirmeyi tam anlamıyla hiçbir zaman başaramaz.

Whitman da, ağır göz yuvarlağıyla Emerson gibi birleşme istencini, başa belâ ben’in, yani bedenin maskesi ardında bastırılmış olarak bulur. Çimen Yaprakları birliği savunsa da, gerçekleştirdiği ayrılmadır. Güleryüzlü şarkısı “Embraceable You” gerçekliği iç kemiren bir boşluğa yerleştirir. Bu
tartışmasızca cömert şiir, en ürküncü Dekadan röntgencilik olan ahlâkî müphemliklerce lekelenir. Moby Dick gibi Çimen Yaprakları da Geç Romantik dürtülerle karman çorman olmuş bir Yüksek Romantik eserdir.

Whitman, uyuyanların ve hastaların yataklarının başucunda dikildiğini - ilerde İç savaş dönemi hastanelerinde uygulamaya koyacağı bir zevk - hayal etmekten hoşlanır. Blake’in “Bebek Sevinç” ile karşılaştırdığım The Sleepers bu tema üzerine bir rapsodidir: “Hayalimde dolaşıp durdum
bütün gece, / Parmak ucumda yürüyerek, sessiz ve hızlı yürüyüp durarak, / Uyuyanların yumuk gözlerinin üzerine açık gözlerle eğilerek.” Karanlıkta öylece durmuş, “teskin edercesine ellerini bir aşağı bir yukarı onların üzerinde gezdirir.” “Başucundan başucuna” gezerek, çocukları, ölüleri,
sarhoşları, mastürbasyoncuları, ahmakları, eşleri, kız kardeşleri, uyuyanları ya da ölüleri ziyaret eder.